Saturday, January 26, 2008

Black Mountain ≠ Brokeback Mountain

Şimdi farkettim, Heath Ledger'ın aramızdan ayrılışının, hem de Çetin'in bu hazin olay üzerine yazdığı yazının tam üstüne benim "Black Mountain" başlıklı yazım bi garip oldu, şaka gibi oldu hatta.. Kusura bakılmaya..

Black Mountain!

Daha sonra da uzun uzun yazarım muhtemelen, ama Black Mountain adında pek güzide bir grup kesfettim (dünya üzerinde ilk dinleyen benmişim gibi oldu ama neyse), "In The Future" isimli ilk albümleri ilk dinleyişlerde fantastik geldi, pek hoş.. Şu retro hikayesini tam ayarında tutturmuşlar, çok iyi.. Hadi bakalım..

Utanmış edit: Cehaletin sonu yok tabi, bu abilerin 2005 tarihli bir ilk albümleri varmış, kendi isimlerini taşıyan, onu da hemen edinmek lazım tabi..

Thursday, January 24, 2008

Heath Ledger

uzun zamandır böyle şoke olmamıştım. "aaa!" dedim kalakaldım heath ledger'ın ölüm haberini aldığımda. dakikalarca elim ağzımda ekrana baktım anlamsızca. komadadır, uyanacaktır gibi bir umut aradım sağda solda, ama yoktu. ölmüştü işte adam.
favori oyuncum değildi heath, ama sağda solda kendisinin ne kadar başarılı bir aktör olduğuna dair karalamalarım vardı. kendisine özgü bir yorumu vardı ve beni ilk olarak "brokeback mountain"da çarpmıştı. filmin biraz abartıldığını ve olması gerektiği kadar "damardan" olmadığını düşünen ben, heath'in gösterdiğinden çok daha fazlasını gizleyebilen ennis del mar'ına hayran kalmıştım.
belki daha da önemlisi, onun medyaya yansıttığı serseri haliydi. uzlaşmaz, taviz vermez, kafasının dikine gider, keyfinin istediğini yapar bir adamdı. "10 things i hate about you"dan sonra bir tom cruise kariyerine başlayabilirdi belki, ama o bunu elinin tersiyle itti. istediği filmlerde, istediği yönetmenlerle çalıştı ve johnny depp-vari bir şekilde, her parçasıyla gurur duyabileceği bir filmografi oluşturmaktaydı. terry gilliam, todd haynes, ang lee, marc forster, brian helgeland, lasse hallström gibi yönetmenlerle çalışmıştı ve portföyü daha da genişleyecekti muhtemelen. 
"batman begins"in devamı "the dark knight," onun yıllar sonra çekeceği ilk blockbuster'dı. ama elbette bunu ona çeken, christopher nolan gibi bir yönetmenle, batman gibi bir yapıtta çalışma şansıydı. galiba daha önemlisi, geçmişte jack nicholson'ın canlandırmış olduğu joker'de farklı bir performans sunabilme fırsatıydı.
dün, joker rolünün ne kadar yıpratıcı olduğu konusunda heath'i uyarmış olduğunu açıkladı nicholson. haklı olmalı, zira, günlerce uyuyamayacak, iki tane uyku hapıyla ancak bir saat dalabilecek durumdaydı heath. çok geçmeden ölüm haberi geldi.
otopsi raporları uyuşturucunun ölümüne etkisini araştırmakta şu an. intihar mı yoksa kaza mı olduğu da sonra ortaya çıkacak. ama ne önemi var ki artık.
bu kuşağın river phoenix'i oluvermek gibi bir konumda heath. river öldüğünde 23 yaşındaydı. ve 28 yaşında ölen heath ledger da, river gibi, yaptıklarından çok daha fazlasını gerçekleştirebilecek bir potansiyele sahipti. herhalde gidişinin beni en çok yaralama sebeplerinden birisi de bu oldu, gençliği. aramızda sadece üç yaş vardı.
dün gece, küçük ama samimi, sadece bira, müzik ve karanlığın eşlik ettiği bir törenle andım kendisini. strummer'a, layne'e yaptığım gibi. "we die young" ve "rain when i die" dinledim ve yağmuru izledim. sonra bob dylan'a geçtim. henüz izleyemediğimiz "i'm not there"de oynadığı dylan'a. ve son olarak neko case ile yaptım kapanışı. benim bildiğim en güzel "ölüm" albümlerinden biri olan "fox confessor brings the flood"ı dinledim.

onur ve tehlike içinde yaşadığımı söyleyebilirim
ama ben bir hayvanım, ve açıklayamam hayatı
günler zincirleme giderken, insanlarımla kalmak isterdim
ama ilişkinin bir anlamı yok artık, seçilmiş olmak tek gerçek
eğer ölüm nefesimi koklayacaksa
penceremin önünden geçtiğinde
bırakın titretsin beni... benim için çalan her çan, benimdir
('at last' / neko case)


hala kalbim sızlıyor ama ne gelir elden. heath artık yok. huzur içinde yatsın. 

Thursday, January 17, 2008

we are going to anfield!

bilen biliyordur ama yine belirteyim, çok sıkı bir liverpool taraftarıyımdır. ama gelecek cumartesi günü fa cup'ın üçüncü turda liverpool'un elenmesini istemekteyim. nedeni de şu, havant and waterlooville denen bir amatör küme takımı anfield'a geliyor!
...
conference south'ta, yani sıralama olarak altıncı lig'de oynayan bu adamlar league one'ın, yani üçüncü lig'in lideri swansea'yi 1-1'in tekrarında 4-2 yenerek üçüncü tura çıktı. taksi şoförlerinden, öğretmenlerden oluşan bu takım anfield'a, fernando torres'le, steven gerrard'la oynamaya geliyor!
gelecek cumartesi liverpool için küçük, futbol için orta, futbolseverler için büyük, hampshire'ın bu küçük takımını tutanlar için (önceki gece swansea'yi yendiklerinde 4 bin küsur kişi izledi kendilerini, ki stadyumlarında yer kalmamıştı haliyle) de olağanüstü bir maç oynanacak.
...
fortis türkiye kupası'nı parasal anlamda çekici, ama küçük takımların üst turlara çıkmasını imkansız kılan bu düzenin saçmalığı da bir kez daha kondu sanırım ortaya. trabzonspor'u yenen adanademirspor'u, beşiktaş'ı yenen çaykur rize'yi, ya da fenerbahçe'ye kendi sahasında gücü ölçüsünde kafa tutan şanlıurfaspor'u üst turlarda göremedikten, peri masallarına denk gelemedikten sonra ne anlamı vardı ki kupanın?
...
ha, calais'nin onurlu yerinin yanına kayseri erciyesspor'u da yazdıran bülent korkmaz'ı unutmamak gerek elbette. geçtiğimiz yıl yarattıkları mucize, bu statü (beş takımlı grup + 2 ayaklı iki tur) içinde iyice mucizevi bir hal alıyor zira.
...
neyse, fa cup'a dönersek, pek inanmıyorum ama umarım tv8 o maçı yayınlar. şimdiden bunun için mail atacağım izleyicitemsilcisi@tv8.com.tr adresine, belki bir faydası olur...

Saturday, January 12, 2008

woody yine formunda: "cassandra'nın rüyası"



woody allen kariyerinin çok enteresan bir safhasında gerçekten. kendisinin "new york'lu bir grup sorunlu insanın duygusal hayatlarının karmaşalarını anlatan, geveze filmlerin yönetmeni" olarak özetlenmesine karşıyımdır ama itiraf etmek gerek ki "match point" sonrasında girdiği yol daha önceki işlerinden ayrılıyor birçok anlamda.

"cassandra'nın rüyası"nda da, stilini geri plana çekip öykünün akmasına izin vererek harika bir film daha çıkarmış allen. filmde öyle güzel ahlaki hesaplaşmalar, öyle güzel vicdan muhasebeleri var ki, zeki demirkubuz'u bile heyecanlandırır bu öykü.

oyunculuklar harika. çoğu zaman pek de sevmediğim ve kendisini tekrar etmeye zorlandığını düşündüğüm colin farrell tam anlamıyla döktürüyor. ewan macgregor yine kız olsam vereceğim adam. aile ise mike leigh filmlerinden kopup gelmiş. tom wilkinson'a ise inanamıyorum artık ve sıfat bulmayı reddediyorum kendisi için. bir adamın oynadığı her film mi iyi olur?

"cassandra'nın rüyası" hala gösterimde. woody allen ise hala yaşayan en büyük yönetmen.

8/10

Wednesday, January 9, 2008

2007'nin en iyileri

fırat'ın aksine 2007'den hiç memnun kalmadım ben :) bir önceki yılın 15-20 civarlarında gezinen albümleri bu yıl zirveyi zorlayabilirlerdi sanki. bir de kişisel favorilerim arasında önde gelen grupların - r.e.m., james veya u2 gibi - bu sene albüm yapmaması etkendi belki. ama bunun da garantisi yok; kings of leon, pearl jam'in 1998'den beri yapamadığı kadar iyi bir pearl jam albümüne imza attı örneğin. tıpkı biffy clyro'nun dave grohl ve tayfasından çok daha iyi bir foo fighters albümü yayınlamış olması gibi.

Yılın albümleri

  1. Kings Of Leon – Because Of The Times
  2. Radiohead – In Rainbows
  3. Arcade Fire – Neon Bible
  4. Spoon – Ga Ga Ga Ga Ga
  5. The Shins – Wincing The Night Away
  6. Panda Bear – Person Pitch
  7. Battles – Mirrored
  8. Interpol – Our Love To Admire
  9. The Cribs – Men’s Needs, Women’s Needs, Whatever
  10. Miranda Lambert – Crazy Ex-Girlfriend
  11. Kathy Diamond – Miss Diamond To You
  12. Studio – Yearbook 1
  13. The View – Hats Off To The Buskers
  14. The National – Boxer
  15. Lucky Soul – The Great Unwanted
  16. The Besnard Lakes – The Besnard Lakes Are The Dark Horse
  17. Beirut – The Flying Club Cup
  18. Bruce Springsteen – Magic
  19. Burial – Untrue
  20. Band Of Horses – Cease To Begin
  21. Animal Collective – Strawberry Jam
  22. Bill Callahan – Woke On A Whaleheart
  23. Yeasayer – All Hour Cymbals
  24. Eddie Vedder – Into The Wild Soundtrack
  25. The Coral – Roots And Echoes
  26. Justice - †
  27. Arctic Monkeys – Favourite Worst Nightmare
  28. Gravenhurst – The Western Lands
  29. Biffy Clyro – Puzzle
  30. Richard Hawley – Lady’s Bridge
  31. Of Montreal - Hissing Fauna, Are You the Destroyer?
  32. Elvis Perkins – Ash Wednesday
  33. Marissa Nadler – Songs III: Bird On The Water
  34. The White Stripes – Icky Thump
  35. Caribou – Andorra
  36. LCD Soundsystem – Sound Of Silver
  37. The Clientele – God Save The Clientele
  38. Patty Griffin – Children Running Through
  39. The Field – From Here We Go Sublime
  40. Ian Brown – The World Is Yours
  41. Iron & Wine – The Shepherd’s Dog
  42. Rogue Wave – Asleep At Heaven’s Gate
  43. Hard-Fi – Once Upon A Time In The West
  44. Patrick Wolf – The Magic Position
  45. Okkervil River – Our Stage Names
  46. Foo Fighters – Echoes, Silence, Patience & Grace
  47. Crowded House – Time On Earth
  48. Maps – We Can Create
  49. Bright Eyes – Cassadaga
  50. Bloc Party – A Weekend In The City


neticede dolu ve takibi eğlenceli bir yıldı yine de. indie'lerin artık güçlerini ilan ettiği yıl olarak anacağım kendisini. tamam, britanya'da hep çok satıyorlardı ama artık amerika da farkına vardı bizim çocukların. arcade fire ve the shins zirvenin bir basamak altından listelere girdi, interpol ilk majör albümüyle artık arenalara göz kırptığını ilan etti, yılların spoon'u bile ilk 10 gördü. artık insanların hazırlanmış paketlerden, büyük proje gruplarından sıkıldığını, daha gerçek bir şey aradığını hissettirdi bu. öyle ya, albüm satışları tepetaklak ve indie'ler göreli olarak daha çok satıyor. hala o kadar çok değil, ama önemli ölçüde bir gelişme mevcut. ortada bir kriz var ve herkes bundan farklı etkileniyor. albüm satmayışlarının radiohead, prince, madonna, eagles, paul mccartney gibi devleri nasıl çözümlere ittiğini de görüyoruz zaten.

türkiye'de radarlive gibi bir organizasyonun varlığının yılın olayı olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. james'i izledim, ki sanırım benim adıma yılın müzik olayıydı. solar beach'te dolaşırken tim booth ve diğerleriyle karşılaşıp albüm kapaklarımı imzalattım ki, sanırım 10 yıllık bir hayranlığın karşılığını almak gibiydi. ama sadece bunun için değil, tutarlı line-up'ı, işi bilen insanların elinden çıkmış olmasıyla da umut vericiydi festival. keşke daha yüksek katılım olabilseydi, buna gerçekten sahip çıkan bir kitlemiz olabilseydi.

yılın şarkıları ve yılın kahramanlarına, aslında yılın hikayesine tekrar dönelim, hemen eskimesin 2007 :)

Tuesday, January 8, 2008

We are "The National"ists!












2007'nin en güzel müzik olayı Babylon'daki The National konseriydi; yılın en iyi albümüne imza atan grubu dünya gözüyle görmek iyi geldi...

Ne zamandır yazmayı düşünüyorum da nedense yazamadım, yazmak istedim durdum, istediğimle kaldım, üzüldüm yazamadığım için, ama işte vakit geldi, sevindim ben de… 7 Aralık The National konserinden söz ediyorum, Babylon’un görüp görebileceği en samimi konserden… Konser öncesi Çetin’le aldık tişörtlerimizi efendi gibi, geçirdik üstümüze, sahne önüne yerleştik. Uzun uzun “şunu çaldılar bunu çalmadılar” dememe gerek yok, ama yine de son albümleri “Boxer” ı baştan sona çaldılar demeliyim; baştan sona da değil aslında, son şarkı güzelim Gospel yoktu setlistlerinde. Önceki albümlerden de çaldılar tabi, ama “Alligator” a ağırlık verdiler, şaşırtıcı olmayan bir biçimde. Her şey o kadar güzel akıp gitti ki konser boyunca, insanların yüzlerindeki huzuru ve mutluluğu görebiliyordum gerçekten de. Sakin ve şefkatli “Boxer” ın albümdeki gibi sessiz sedasız çalınmasından korkuyordu bazıları (ben olduğu gibi sevdiğim için çok rahattım tabi ki), ama o da olmadı, parçaları öyle “canlı” yorumladılar ki, en “Boxer düşmanı” bile zevkten zevke koştu. Mr. November çaldığında ise yer yerinden oynadı, çılgına döndü kalabalık (yanımda konserin başından itibaren “Mr. Novemberrrrr” diye çığıran ablaya sonsuz teşekkür!), Matt sahneden aramıza atladı, hep beraber söyledik şarkıyı… Sonra Scott geldi aramıza ve toplu bas çalma eylemine katıldık. O kadar tatlılardı ki… Hiç bu kadar sıcak ve samimi bir topluluğa çalmadıklarını söyledi Matt, inandık tabi. Dünyanın en cool insanları olduğunu düşündüğümüz adamların bu kadar “bizden” olduklarını görmek o kadar güzeldi ki… Indie ruh bu olsa gerek…

2007’nin en güzel şeylerinden biriydi benim için The National, seneyi onlarla kapatmak kadar güzel az şey olabilirdi (ki biri oldu da). Sonuçta güzel bitti kötü başlayan 2007, müzikle bitti, güzel insanlarla bitti…

PS: Konserde çektiğim fotoğraflar da fena değil hani :)




Tuesday, January 1, 2008

Best of 07

2007 verimli bir yıldı müzik açısından.. belki en iyisi değildi, ama güzeldi. İşte benim naçizane "2007'nin en iyileri" listem.. buyrunuz..

1- “Boxer” The National - 9.2

2- “Wincing the Night Away” The Shins - 8.9
3- “Ash Wednesday” Elvis Perkins - 8.9
4- “All Hour Cymbals” Yeasayer - 8.9
5- “In Rainbows” Radiohead - 8.6

6- “Hymns for a Dark Horse” The Bowerbirds - 8.5
7- “The Western Lands” Gravenhurst - 8.4
8- “The Shepherd's Dog” Iron & Wine - 8.4
9- “No Shouts, No Calls” Electrelane - 8.3
10- “The Flying Club Cup” Beirut - 8.1


11- “Armchair Apocrypha” Andrew Bird - 8.0
12- “Once Upon a Time in the West” Hard-Fi - 7.8
13- “Last Light” Matt Pond PA - 7.8
14- “Fourteen Autumns and Fifteen Winters” The Twilight Sad - 7.7
15- “Neon Bible” The Arcade Fire - 7.8
16- “Anytown Graffiti” Pela - 7.7
17- “The Reminder” Feist - 7.8
18- “The Magic Position” Patrick Wolf - 7.7
19- “Voxtrot” Voxtrot - 7.6
20- “The Stage Names” Okkervil River - 7.5

21- “Our Earthly Pleasures” Maxïmo Park
22- “You Follow Me” Nina Nastasia & Jim White
23- “23” Blonde Redhead
24- “On the Leyline” Ocean Colour Scene
25- “The Meaning of 8” Cloud Cult
26- “Marry Me” St. Vincent
27- “God Save the Clientele” The Clientele
28- “The Fragile Army” The Polyphonic Spree
29- “Cassadaga” Bright Eyes
30- “The Besnard Lakes are the Dark Horse” The Besnard Lakes
31- “Fort Nightly” White Rabbits
32- “A Place to Bury Strangers” A Place to Bury Strangers
33- “Friend and Foe” Menomena
34- “Costello Music” Fratellis
35- “An End has a Start” Editors
36- “Lady’s Bridge” Richard Hawley
37- “Cease to Begin” Band of Horses
38- “Random Spirit Lover” Sunset Rubdown
39- “Magic” Bruce Springsteen
40- “Andorra” Caribou
41- “In Our Nature” José Gonzales
42- “Hideout” Film School
43- “Grow Up and Blow Away” Metric
44- “The Good the Bad & The Queen” The Good the Bad & The Queen
45- “Autumn of the Seraphs” Pinback
46- “Asleep at Heaven’s Gate” Rogue Wave
47- “Release the Stars” Rufus Wainwright
48- “Pocket Symphony” Air
49- “Men’s Needs, Women’s Needs, Whatever” The Cribs
50- “Our Love to Admire” Interpol