Friday, June 13, 2008

knopfler istanbul'da


hani "gecikmiş buluşma" diye bir tabir var ya, bu gece galiba gerçekleşecek olan şey tam da bu. benim adıma değil, 1980'lerden bu yana dire straits'i dinleyen, mark knopfler'ın stiline aşık olan binlerce insan olduğunu biliyorum, bu en çok onlar için gecikmiş buluşma.
benim için durum biraz daha farklı galiba. 1980'lerde değil 1990'ların sonunda keşfettim grubu. belki de grubun peşine takılan son kuşaktandım hatta. kendimden küçük bir insanla dire straits muhabbeti yaptığımı hiç hatırlamıyorum çünkü. sanki nesilden nesile giden akış, 2000'lerde durmuş. dire straits "büyük grup" değil de, nostalji nesnesi gibi kalmış.
ama hayır, "making movies"i, "brothers in arms"ı, "communiqué"yi her dinlediğimde hissediyorum ki, dire straits çok özel bir grup. knopfler ise bir dehadan da fazlası.

dün gittiğim basın toplantısındaki imajı ise tam da tahmin ettiğim gibiydi; kibar, alçakgönüllü, inceden de esprili. şaka olduğunu kolay anlayamayacağınız bir yüz ifadesiyle "deniz trafiğinize dair bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum, ne kadar çok gemi geçiyor buradan" diyerek anlattığında boğaz'ı, aslında geyik yapıyordu. bir iki dakika sonra salonu etkisi altına aldı, aynı frekansa girdi.

daha önemli şeyler konuşulduğunda plak şirketlerinin risk almayı sevmediğini, yeni grupları single formatına sokmaya çalıştığını anlattı. öyle ya, dire straits eşsiz bir biçimde 6-7 dakikalık şarkılardan hit çıkartıyordu. artık böyle şarkıların 15 milyon satan albümlerde bulunduğunu düşünebiliyor musunuz? hoş, artık 15 milyon satan albüm bile düşünemiyoruz ya.

"ama sakız gibi pop müziği her zaman olmuştur, olacaktır da," dedi. yeni gruplardan pek çoğunu da bilmediğini ekledi. evine yeni müzik giriyormuş, ama mutfakta falan çalıyormuş, o da kulak kabartıyormuş, pek dinlediği söylenemez. "plak şirketim albümleri gönderiyor ama, ben dinlemiyorum, burada bedava albümleri seven birisi var, o alıyor" diyerek menajerini gösterdi.

basın toplantısının sonunda o menajere yaklaştım ve albüm imzalatıp imzalatamayacağımı sordum. "pek sanmam, çünkü hemen odasına geçmek istiyor," dedi. "şansımı deneyeyim mi peki yine de?" dedim, "bir dene," dedi. diktatör menajerlerden değildi en azından. yine de kalabalık ortam ve mark'ın aniden çıkışı benim asıl planım olan kırmızı gitarımı imzalatma planımı ortadan kaldırmıştı çoktan. benim kırmızı bir gitarım varsa sebebi bu adamdı çünkü. hayatım boyunca bir heves olarak yanıp yanıp sönmüş olan gitar çalma isteğini "bunu yapmalısın" diye kafama kazıyan adam knopfler'dı. onu aldıktan sonra hiçbir zaman penasız, parmaklarımla sololar atmadım, ellerimi çizecek kadar ölçüsüzce tellere vurduğum punk şarkıları çaldım. ama bu tutkuyu bana kazıyan adamdı o. o yüzden benim bir gitar kahramanım varsa, o knopfler'dı. o gitarda imzasının bulunması bana hep gurur verecekti ama aslında görünmese de o gitarda bir imzası var zaten.
(basın toplantısına dair daha detaylı bir yazım için buraya bakabilirsiniz.)

No comments:

Post a Comment