Tuesday, November 17, 2009

hüzünlü ingiliz pop müziği gibi - (500) days of summer

zaman bizim zamanımız. lise yıllarımızı küçük şehirlerde, bizi anlayacak birisini bulamadan geçirdik. hüzünlü ingiliz pop müziği dinledik, derdimizi anlayan kişiler o şarkıları yazanlardı. yalnızdık ama şarkılarımız vardı. çok okumuştuk, kelimelerimiz vardı. kimsenin bilmediklerine kafa yorduk, herkesin gülüp geçtiği, daha kötüsü fark etmediği detaylarla hüzünlendik. ve filmlerimiz vardı. oradaki gibi aşkı bulacağımıza inandık, peliküle yansıtılmayı hak edecek kadar sevilecektik bir gün.
...
artık varız. gün bizim günümüz. yukarıda anlattığım, birbirini tanımadan dünyanın dört bir yanında büyümüş sessiz çocuklar büyüdü. belki x kuşağı, baby boomers gibi bir ismimiz yok belki, ama varız. artık filmlere bile konu oluyoruz, "(500) days of summer" gibi.
...
filmde kahramanımız tom hansen'ın 500 günde yaşadıkları bizim de yaşadığımız, yaşayabileceğimiz veya en azından yaşamak istediğimiz şeyler. bizim yerinde olmak isteyeceğimiz bir erkek, bizim hoşumuza gidecek bir kızla, kimisi sonra gülümsenerek hatırlanan, kimisi de pişmanlık uyandıran anılar yaşıyorlar. bizim de seveceğimiz şarkılarla örülü, bizim de hayatımızda yer eden filmlere, üzerimizde görmek isteyeceğimiz kıyafetler içinde, yaşamak isteyeceğimiz mekanlarda anılar biriktiriyorlar. bu hem acı, hem tatlı anılar eşliğinde bir ileri bir geri gidip geliyoruz 500 gün içinde.
...
"(500) days of summer" içerdiği onlarca detay sayesinde hayranı olabileceğiniz, sıcak bir film. ama bir şey var ki, sanki ilk paragrafta anlattığımız detaylar yüzünden bu film hollywood'un fabrikasyon bir işi mi diye düşünüyor insan. en azından filmin "bu yılın garden state'i" gibi pazarlanmış olduğunu görünce bir kurt düşüyor. acaba bu filmin anlattığı insanlar, o sevimsiz deyimle "hedef kitlesi" yani biz, "(500) days of summer"ın detaylarına, karakterlerine ayılıp bayılırken aslında avlanıyor muyuz? cevabı zor bir soru, ama en azından filmin izleyiciye geçirdiği "samimiyet" duygusu, "hayır" dememize yardımcı oluyor.
...
sinemasal olarak bakarsak "(500) days of summer" zorlu sayılabilecek bir kurgunun altından hakkıyla kalkan, senaryosu ince detaylar ve nefis cümlelerle dolu, oyuncu yönetimi ve müzik kullanımı kusursuz bir film. daha önemlisi, yüz güldüren, göz dolduran, "gerçek" detaylarla dolu, sizin dilinizden konuşan, "dost" bir film. tom'un ergenliği boyunca dinlediği hüzünlü ingiliz pop müziği gibi.

3 comments:

  1. ben amerikalıları bir türlü hüzünlü ingiliz müziği ile bağdaştıramıyorum... yaşamları bu müziğe uygun değil bence. ama film ile ilgil yorumlarına katılıyorum. seyrederken ben de aynı duygulara kapıldım.

    ReplyDelete
  2. güzel bir film güzel de yazmışsın. bu filmin verebildiği hayal kırıklığı hissiyatını sevdim ben en çok.

    ReplyDelete