Thursday, December 3, 2009

seattle'daki ölümsüzler: alice in chains ve pearl jam

bundan yedi yıl önce bir dergi toplantısındaydık. tesadüf eseri nirvana single'ı "you know you're right"ın gün ışığına çıkışı ve yedinci pearl jam albümü "riot act" aynı zamana denk gelmişti. o zamanki yazı işleri müdürü üstad özlem gürel kopartmıştı hepimizi: "vay be, nirvana, pearl jam... birden on yıl öncesinin dergisini yapıyormuşuz gibi hissettim!"
...
bugünlerde, az da olsa, yine grunge günleri hissini almak mümkün. pearl jam'in "backspacer"ı ve alice in chains'in "black gives way to blue"sunun aynı günlerde çıkmış olması, 2009'un son aylarında yeniden bir grunge havası yarattı ortalıkta.

bu iki albümden daha "tartışmalı" olan tabii ki "black gives way to blue." gizlemeyeceğim, layne staley'nin ölümünden sonra alice in chains'in bittiğini düşünenlerdendim. jerry cantrell vokallere william duvall'ı getirdiğinde de en çok homurdananlar arasındaydım. işi the doors of the 21st century ya da queen + paul rodgers kadar haysiyetsiz bir hale getirdiklerini ve "yeni" alice in chains'i asla dinlemeyeceğimi düşünüyordum. fikirlerim nasıl değişti bilmiyorum, ama en azından yapılan işi dinleyip bu çabanın samimiyetini ölçmek istedim. piyasaya ilk düşen şarkıları "check my brain" vurdu beni ilk etapta. bence en iyi alice in chains albümlerine girebilecek kalitede, muhteşem bir şarkı. ve tipik cantrell gitarları sayesinde bataklık gibi albümün atmosferinin içine çekiyor dinleyiciyi. sonrası, özellikle son üç şarkıda iyice dibe vuran tipik alice in chains karanlığı.
...
albümü dinleyip beğendikten sonra metal hammer'daki röportajını okudum grubun. sean kinney'nin oldukça samimi bir serzenişi vardı: "insanların müzikle böyle bir bağ kurmaları çok güzel. ama biz bunu [layne'in ölümünü] hazmedebiliyorsak size ne oluyor?" hak vermeden edemedim. adamlar kendilerine de acı veren bir kaybın ötesine geçmişler. layne'e bir saygısızlık yok. "black gives way to blue"yu dinleyince insan alice in chains'in neden devam etmesi gerektiğini daha net idrak ediyor zaten.

pearl jam cephesinde bu kadar tartışma yok. aksine, pearl jam kariyerinin en rahat, en zorlamasız ve en kasvetten uzak albümü "backspacer." "riot act" ve "pearl jam"de bush yıllarının gerginliği, "bir şeyleri değiştirmeliyiz" hırsı yok bugüne kadarki en kısa pearl jam albümünde. yıldırım gibi açılıyor albüm ve ilk dört şarkıda hız kesmiyor, ta ki "just breathe"e kadar. "speed of sound"la birlikte eddie vedder'ın "into the wild" döneminden kenara ayırdığı gibi görünen iki şarkıdan daha güzel olanı. dahası, bir pearl jam kültüne dönüşeceğinin sinyallerini şimdiden ufak ufak vermekte, özellikle de ağır romantik sözleriyle. "force of nature" kırılganlığı ve "the end" de ağırkanlı havasıyla albümü nefis bir noktada kapatıyorlar.
...
pearl jam'in "accelerate"e cevabı gibi duran bu albüm, kısa ve vurucu. ama bence asıl güzelliği, rahatlığında. edved ve tayfası uzun zaman sonra ilk defa dişlerini sıkmadan çalıp söylüyor burada. gerginliğini atması, gruba büyük en gerçek rock'n'roll albümünü yapma şansı tanımış. "backspacer" bence pearl jam'in en iyileri arasında sayılabilecek kadar güzel. "no code" ve "yield" da gösterir ki, "ten" sonrasında pearl jam'in en güzel işleri r.e.m.'e yakın durduğu dönemlerde gelmiştir zaten.

2 comments:

  1. cok guzel olmus yazi eline saglik abi (133). bu arada ben bile hasta oldum pearl jam'in albumune ki biliyosun hicbi alakam yoktur...

    ReplyDelete
  2. teşekkür ederim osman'cım! sevindim pearl jam'i beğenmene. biraz daha karanlık, grunge şeyler dinleme modundaysan alice in chains'e de bak derim...

    ReplyDelete