Friday, October 1, 2010

Cakarta, yeneceğim seni!

Gitmek zordu, yerleşmek daha kolay olacak sanırım..

evet, "gidiyorum" yazısı bile yazamadım, zira sevgili ttnet interneti kapatma talimatımı anında devreye sokarak beni gafil avladı..

evet, türkiye'den, ailemden, arkadaşlarımdan, koruköy üzerinden istanbul manzarasından, kadıköy-beşiktaş vapurundan, istiklalden ayrıldım salı akşamı, endonezyadaki hayatıma başlamak üzere.. giderken ne hissedeceğimi bilemez bir haldeydim, 15 saatlik uçuştan sonra bir şey hissedecek halim kalmamıştı.. cakarta'daki ilk akşamımda ise as kalsın panik atak geçirecektim.. şehrin büyüklüğü, trafik, sıcaklık ve nem yetmezmiş gibi, büyükelçilikteki işlerin yoğunluğu ve önümüzdeki dönemde yapılması gerekenler öyle ararda sıralandı ki gerçekten gözüm korktu.. neyse ki ertesi gün rahatlamıştım artık.. yabancı bir ülkede en zor şey sanırım ilk geceyi geçirmek..

ayrıntılı bir değerlendirme için erken tabi ki ama buraya alışmak çok zor olmayacak gibi geldi bana.. şehir her ne kadar büyük ve karışık görünse de insanlar güleryüzlü ve uyumlu.. o kadar çok gülümsüyorlar ki inanılmaz bir şey.. ingilizce bilinmemesi sıkıntı olabiliyor tabi ama türkiye çok mu farklı sanki bu konuda.. buraya gelmeden önce bana dünyanın en büyük müslüman ülkesine gitmenin nasıl bir duygu olduğunu soranlar olmuştu.. endonezya'nın genelini bilemem ama cakarta'da dinin etkisi öyle çok da fazla değil sanki.. herkes gayet rahat görebildiğim kadarıyla, başlarını sımsıkı örtmüş kızlar bile son derece cana yakın.. youtube, last.fm gibi siteler de serbest bu arada.. ama dediğim gibi, bunlar sadece ön izlenim.. akşamları gidilebilecek batı standartlarında bir çok mekan olduğunu söylediler, dün akşam birine gittik ve gerçekten de gayet hoş bir mekandı, müzikler de fena değildi.. gezdikçe anlatmaya devam ederim.. önümüzdeki haftasonu "java rockin'land" diye bir festival varmış bu arada, smashing pumpkins, stereophonics ve woldmother çıkıyor.. fırsat bulursam gitmeyi planlıyorum.

evimi tuttum, yarın sabah yerleşiyorum.. en önemli sıkıntı oydu, neyse ki kolay halledebildim.. uygun da bir araba alabilirsem bu iş oldu demektir..

neyse, şimdilik bu kadar olsun.. endonezya'dan sevgilerle..

2 comments:

  1. Ne zamandır birşeyler yazmayı düşünüyorum,
    lakin kelimeler beynimin semalarında sabahtan beri turlasalar da lanet olası parmak uçlarıma bir türlü inmeyi beceremediler;
    ben de en sonunda onlara "forced landing" yaptırmak suretiyle birşeyler yazıp çizmeye başladım.
    Böyle veda konuşmaları genelde giden taraftan gelir, Hollywood sinematografisinin bizlere nakşetmiş olduğu o gözlerini kapatınca önüne gelen sahnelerden birinde, kadehini kaldırır giden, ve tokuşturur hayatında önünde duran bilinmezliğin kadehine, biz de onu kadehini kaldırdı bize sanırız; çünkü evvela herkesin bilinmezliği kendinedir; ve biz üzerimize alınırız görmediğimiz için onu, en naif halimizle.
    Öncelikle veda gecene gelebilmeyi çok isterdim, gerçekten ve ne kadar üzgün olduğumu kanıtlayacak ne davranış, ne de kelime şekli bulamıyorum malesef; ama gerçekten çok istedim.
    "Çok isteyen yapar" mantalitesinin daimi savunucusu bendeniz aciz kaldığım ender durumlardan biri oldu o akşam. çok fazla da kafana takmamışsındır muhtemelen -gerek de yok-, mükemmel bir gece olduğuna da eminim.
    bir yerlerde okumuştum geçen, belki sen bile yazmış olabilirsin Fırat, ya da Çet de olabilir belki, bilemedim
    cümle aşağı yukarı şuydu: "öyle insanlar vardır ki yıllarca görüşmezsin ama yanında olduğunu bilirsin" diye (hatırladım şimdi, Çet'ti yazan), seni bilmem ama ben senin için hep bu ve benzeri duyguları beslemişimdir; seni aklıma getirmekle uğraşmam; sen ansızın geliverirsin çünkü, bazen birşekilde seninle iletişim kurmayı başarırım, bazen de o yoğunluğun arasında birkaç saat sonra uğramak üzere gidiverirsin kafamın içinden;
    gidiversen de hep orada bırakırsın ayak izlerini, ve gerçek şu ki, kör ölür badem gözlü olur misali, sen Endonezya'ya gidince seni görememiş ve muhtemelen uzun bir süre göremeyecek olmanın can sıkıntısı içinde yazıyorum bu satırları.
    Öte yandan, girdiğin iş ve gösterdiğin gayret, ayrıca gittiğin yer o kadar değişik, o kadar kendine has ki, adeta tamamlayıcısı oldu üniversitede adeta tek başına "kamu yönetimi" bayrağını taşımakta gösterdiğin inat ve yürekliliğin.
    Kıssadan hisse, sevgili Fırat, sevgili dostum; sen güzel işler çıkartacaksın orada, bize de buradan şapka çıkartmak düşecek senin bitmez gayretine, enerjine. Hem bak, yarın dışişlerinin ilk aşamasına giriyorum ben de, hiç çalışmadım ama nasılmış bir bakayım diye gireceğim; bakarsın tahminimden çok daha önce, Ankara'da karşılaşırız ne dersin?
    Allah'a emanet ol; kendine dikkat et; arada atacağın bilgilendirme mailine beni de eklersen beni mutlu etmiş olursun kardeşim.


    EREN ÖZGEN

    ReplyDelete
  2. laz ben de..şimdi yine anonymous çıkar fln sölim dedim..eren yazmış abi bigüzel denecek pek bişe kalmamış..metüst'ün bi lafı vardı,seni yenmeye değil seni sevmeye geldim istanbul diye..aklıma o geldi başlığı görünce,zorlukları aşıp biraz da alışınca sevme aşamasına da gelicen kardeşim..yaz yine sen buralardan sık sık,biz takip ederiz ilgiyle..gidim de çet'in filmekimi seçkisine laf atim az da:)

    ReplyDelete