Tuesday, November 23, 2010

midlake istanbul'da

2006'nın sonlarına doğru uncut'ın verdiği bir cd'deki "head home" sayesinde keşfetmiştim midlake'i. sakallı, gitarını çok seven, 70'ler müziğine tutkuyla bağlı rock gruplarına eğilmekteydim o arada ve vetiver ile comets on fire'la birlikte bu çocuklara da bolca ilgi gösterdim. apar topar 2006'nın en iyi albümleri listesinde 16. sıraya yerleştirmişim kendilerini, ama şimdi bakınca o listede neko case dışında her albümden daha fazla yeri oldu bende "the trials of van occupanther"ın. "the courage of others"ı askerlik yüzünden gecikmeli dinledim ve aldığı birtakım feci eleştirilere karşın sevdim, ama "van occupanther"ın yeri ayrı oldu bende. bu yüzden istanbul'daki ilk konserlerinde "buraya ilk gelişimiz o yüzden biraz bu albümden, biraz da eskisinden çalacağız" deyişleri isabetliydi. zaten seyircilerin büyük kısmı "roscoe" bekliyordu, ama konserin sonlarına doğru çalınana kadar sabırla dinlediler. beklediğimden daha katılımcı ve az konuşan bir grup vardı içeride (konuşmanın da bir kriter olması ne acayip!).

midlake müziğinde güzel olan şey, sizi amerikan kırsalının tam ortasına bırakması. kendinizi tarlayı sürdükten sonra bir ağaç gölgesinde dişlerinizin arasında çimenleri çiğnerken buluyorsunuz. o hissi iksv salon sahnesinde de yaratmaları beklediğim şeydi, bunu da buldum. yoksa vokallerindeki crosby stills nash and young tarzı armonileri, gitarlarındaki 1970'ler tatlarını bulacağımı zaten biliyordum. "young bride," "roscoe" gibi hitler, aralara serpiştirilmiş sert ve akıcı jam'lerle sürdü gitti konser. arada grubun lideri tim smith "çok güzel bir şehriniz var, bugün az da olsa dolaştık, bol müzik dükkanı vardı" dedi ve batılı rockstar'ların geleneksel boğaz'a nehir deme ve türk seyircisinin bunu kompleksli bir şekilde düzeltme seremonisi başladı. "it's not a river!" diye bağırdı bir genco, smith de "evet, nehir değil... fiyord muydu?" dedi, eric pulido "biz de sizi deniyorduk zaten," dedi ve güldü, "deniz olduğunu biliyoruz" diye ekledi ve türkçe "teşekkürler" diyerek sonraki şarkıya girdi. eğlenceli bir andı.

setin son şarkısı ise grubun en iyi şarkısı ve 2000'lerin en güzel rock parçalarından "head home" oldu. "head home" sonrasında bis gelecekti, bis'te yine uzun bir jam geleceğini tahmin ettim ve sahnedeki setlist'e bakılırsa "bandits" de çalınacaktı ama gitsek de olurdu, bu kadarı da yeterdi. salon'dan çıkarken "biraz şanslı olsalardı fleet foxes kadar büyürlerdi" diye geçirdim içimden. kısmet...

midlake bugün yine istanbul'da, akşam da buradaki ikinci konserlerini verecekler. babylon'da ed harcourt var, çakışmaları şanssızlık, ama ben görevimi yapmış, harcourt'a da özel sevgi beslemeyen bir adam olarak bu gece evdeyim. eğer dün akşamı evde geçirdiyseniz sizin için bugünü evde geçirmek büyük bir hata olacaktır ama...

4 comments:

  1. dur bakalım, fleet foxes ikinci albümünü yayınlasın bir hele.. sonra değerlendirelim..

    ReplyDelete
  2. fleet foxes'ın tek albümü bunların üç albümünün toplamının birkaç katı fazla sattı neye bakıcaz artık :)

    ReplyDelete
  3. ha büyüklük satışta diyosun yani :)

    ReplyDelete
  4. tabii ki... yazıyı yazarken kastettiğim de buydu zaten, yoksa midlake'i fleet foxes'tan daha çok sevdiğim malum. yazıdan da belli.

    ReplyDelete