Monday, March 21, 2011

sihri buldum: joan as police woman

istanbul son birkaç yılda canlı müzik adına altın çağı yaşıyor. birbirinden güzel dört kulüp var ve belli ki indie müzikten çok iyi anlayan, yeni ve farklı olanı çok iyi takip eden insanlarca yönlendiriliyorlar. bu kış sezonunda öyle isimler gelip geçti ki, tamamına yetişmek insanüstü bir gayret gerektiriyordu. siz deyin tembellik, ben diyeyim zamanla gelişmiş aşırı seçicilik, o gayreti ben göstermedim son zamanlarda. olafur arnalds'ından owen pallett'ına, isobel campbell & mark lanegan'dan the radio dept.'a, these new puritans'a, hiçbir konsere gitmedim. gerçekten derinlemesine dinlemiş olduğum isimler olmadıkça bir heves hissetmedim, kaçırmamış olmak adına izlemek istemedim kim geldiyse.

böyle bir dönemde joan as police woman'a gidişim, koşa koşa oldu. "real life"ını hatmetmiştim ve geride kalan 5 yılda en çok dinlediğim 50 albüm arasına koyabilirdim (istatistik tutkusunu bazen abartıyorum, kabul) ve adını ne zaman duysam kafamda "starting now the wait is over..." diye başlayan "the ride" çalmaya başlıyor. onlarca müzik dinlemişimdir bu yıllarda, ama içimde böylesi yer eden sanatçı, albüm ve şarkı azdır.

cumartesi günkü konserde duymayı umduğum şarkıların çoğu o ilk albüm "real life"tandı. neredeyse hiç çalmadı diyebilirim. ama konser mükemmeldi. birkaç sebebi var. öncelikle konsere kadar dinlemediğimi itiraf etmem gereken "the deep field" şarkıları çok güzel. joan "real life"tan sonra tempo düşürdüğü ve piyanosunun başında daha çok zaman geçirdiği "to survive"dan sonra bir gitar albümü yapmış. hafif cazın yanına konumlandırdığı soul'unu bu sefer funk'ın yanı başına taşımış. sonuç, mükemmel.

bir diğer sebep, 2007'deki radar live konserinde aksaklıklar yüzünden ritmi tutturamaması, müziğinin açık havadansa küçük salonlara daha çok yakışması ve nihayetinde şu anki grubuyla yakaladığı müthiş uyuma henüz ulaşmamış olmasıydı (2007 konseri de -radar live'a dair her şey gibi- çok güzeldi, ama joan'ın sahne potansiyelinin ne olduğunu o konserle asla tam olarak göremezmişiz).

ha, yine aksaklıklar yok muydu, vardı elbette, ama o aksaklıklar benim için hayatımın en özel konserlerinden birisini yaratan mucizeler oldu! bir şarkıda joan'ın gitarının teli koptu. şarkıyı sonuna kadar devam ettirdiler ama o esnada içimden "böyle ufak bir ekibin gitar teknisyeni var mıdır? acaba gitar telini kim değiştirecek?" sorusu geçiyordu. şarkı bitince "aranızda gitar çalan var mı?" deyince cümlesini bile bitirmeden atlamam biraz da ondandı! normalde medeni cesareti çok kuvvetli bir adam değilimdir, ama o an tam bir "klik" sesi çıktı, kendimi sahnede buldum, joan elime gitarı tutuşturdu, dönüp seyirciye baktım, sempatik bir alkış koptu! beni sahne arkasına götürdü, "işte teller, istediğini yap" dedi, defalarca teşekkür etti ve özür diledi. sanırım performansı izleyemediğim için özür diliyordu ama ne özürü, benim için muhteşem bir andı o! ben backstage'de gitarla baş başa kaldım, teli taktım, joan da grubuyla çalmaya devam etti. sonra gitarı hallettim, tur menajerine bıraktım ve yerime döndüm. yıllardır gitar teli değiştirmiyordum, dolayısıyla "acaba bir yanlışlık yaptım mı?" diye gözümü telden alamadım... ve birkaç şarkı sonra yine tel koptu! tesellim, kopanın aynı tel olmamasıydı, suçum yoktu! joan dönüp "pardon, sizi yine sahneye alabilir miyiz?" dediğinde koşar adım gittim, görevim belliydi!

ikinci defa aynı işi yapınca (bu sefer çok daha hızlıydım) artık gitardan başka bir şeye bakamaz oldum tabii, neyse ki tellerin akort tutmaması dışında (iki telin değişmesi sonucu doğaldır) bir problem olmadı. konser sırasında "thanks to the guitar tech sent from god" diye teşekkür etmesi, sonunda da defalarca benzer cümleleri duymam benim için konseri rüyasal bir boyuta taşımıştı bile.

konser bitti, joan'ın turnede fotoğraflarını çeken thatcher keats'le tanıştım. "merchandize standına gelin, birlikte resimlerinizi çekeyim" dedi. kendisi kült bir fotoğrafçı, onun objektifine takılmak bile yeterince güzeldi elbette ama joan'ın hediye ettiği tişört ve cd çok daha özeldi. peki cd'nin üzerine "cetin! you are a life-saver!! thank you!!" yazması!
4 yıl önce solar beach'te röportaj yaptığımı hatırlattım ona, "evet, gerçekten yüzün tanıdık geliyor" dedi. saçlarım upuzundu o zamanlar, 4 yıl daha gençtim, karanlık bir solar beach akşamıydı, tahminen benden sonra 500 gazeteci tanımıştı. ama yine de söylediğine inandım. inanmak istedim. o gece salon iksv'de yaşanan "sihir"den sonra hiç de zor değildi zaten inanması.


2 comments:

  1. müthiş, müthiş.. benim british sea power efsanesinin bir benzeri olmuş desene.. bizim gibi normalde çok yırtık olmayan adamların bu gibi durumlarda medeni cesaretin doruğuna çıkması süper bir şey.. öylesine gittiğin bir konser olsaydı yapmazdın bunu muhtemelen..

    ReplyDelete
  2. mükemmel bir konser deneyimi olmuş lan!

    ReplyDelete