Sunday, May 1, 2011

seattle supersonics: 1967-2008

dün akşam nba'de playoff konferans yarıfinalleri başladı. tabii ki çoğunluğun dikkati heat-celtics veya lakers-mavericks serilerinde olacak. ama benim gözlerim bu seviyenin çaylağı iki takımın karşılaşmasında: oklahoma city thunder ve memphis grizzlies eşleşmesinde. bundan on yıl önce olsa, adı seattle supersonics - vancouver grizzlies olacak olan seride.

tabii ki bilenler bilir, derdim vancouver'la değil, seattle supersonics'le. nba'de tuttuğum tek takım olan, artık anılarda kalmış olan takımla. eh, 1990'ların başında ilk gençliğe adım atmış birisi olarak bunun sebeplerini tabii ki basketboldan çok müzikle ilgili sebeplerde aramak gerektiğini saklayacak değilim. grunge'ın başkenti olduğu için sevdim sonics'i. ve de ne güzel bir zamanda sevdim! muhteşem lider ve efsanevi savunmacı gary payton'lı, döneminin en atletik uzun adamı shawn kemp'li, buz adam detlef schrempf'li bir kadroydu o. aynı zamanda nate "mr. sonic" mcmillan'lı, üçlükçü pivot sam perkins'li, (ertesi yıl gelen) jim "ilvanlım" mcilvaine'li güzel bir ekipti. anlayarak izlediğim ilk nba senesinde chicago önünde 4-2 ile final kaybetmişlerdi. şimdi tekrar bakınca "keşke kazansaydık" desem de o yıllardaki saflığımla "ertesi seneye" deyip geçmiştim. jordan'lı bulls'a karşı ertesi sene de pek şansları olmazdı ki (zaten finale de çıkamadık bir daha).

ben sonics'i çok sevdim, o müthiş üçlüsüyle de, harika renkleriyle de, tek şampiyonluklarını 1979'da kazanmalarıyla da (punk grubu the presidents of the united states of america'nın bir röportajda söylediği üzere "smashing pumpkins'in hakkında şarkı yazacağı kadar" güzel yıldır!), arada geçen durgun yıllarıyla da, sonrasında gelen ray allen-rashard lewis dönemiyle de... ve son olarak kevin durant'ın seçilmesiyle biteceğini umduğumuz, ama ne var ki kötü sona adım adım yaklaştığımız karanlık çağıyla da...


o durant'li sene (2008) mümkün olduğunca doyasıya yaşadım sonics'liliğimi. gülmeyin, hepi topu 20 galibiyet alınan o kötü sene, bir anlamda çok güzeldi. seattle'ın sonics'e sahip olduğu son sene olduğu için değil, durant etrafında kurulan bir takımın emeklediğini görmek, gideceklerini bilsek de, bir umut, belki kalırlar diye gelecekte daha iyi olacağını düşünmek güzeldi. sadece durant değil, ribaunt canavarı nick collison, asistçi frodo luke ridnour, şimdilerde kendini daha iyi göstermeye başlayan jeff green, tecrübeli kurt thomas... yetersiz bir kadroydu, seattle tarihine yakışmayacak bir galibiyet sayısıyla bitirdiler, ama yine de güzeldi. o yüzden olacak, mümkün olduğunca çok maçlarını izlemeye çalıştım. tribünlerde pearl jam basçısı jeff ament'ı görüp sevindiğim de oldu, taraftarın iyi kötü desteğini görüp gelecek için umutlandığını da...


sonrası malum, hiçbir spor takımının başına gelmemesi gereken şey oldu ve seattle taşındı. daha doğrusu kaçırıldı. yıldızlarınızı kaybedersiniz, küme düşersiniz, iflas edersiniz: bunlar sporun içindedir. ama bir takımın tamamen silinmesini kabullenmek zordur. ben kabullenemedim de zaten hala. hala o sarı-yeşilli takımı en çok seviyorum, hala eski nba live'ları indirip oynuyorum zira benim için nba asla eski nba olmayacak. organizasyona dair heyecanımın, keyiflerimin, umutlarımın, acılarımın, yani o ligle bağımın çok büyük bir kısmını kaybettim. şimdi sporu sevdiğim için ve elbette işim gereği takip ediyorum nba'i, ama asla aynı mesafeden değil. hep bir kırgınlıkla. birisi yere düştüğü anda tekmeyi basacak olan adamların yönettiğini bilmenin güvensizliğiyle.


tam 41. yılında amerika'nın en güzel şehirlerinden birisinden kaçırılmış o güzel takımın hatırasına saygı duruşunda bulunmak için iyi bir fırsat gibi geldi, sonics'i şimdi sahiplenenler playoff'tayken hazır. ha, benimki kayda geçmek olsun, yoksa nba'in adının geçtiği her anda yine nükseden bir kalp kırığı benimkisi...


not: seattle'ın "katliyle" ilgili gerçeklere vakıf olmak için "sonicsgate: requiem for a team"i izlemenizi öneririm. tek kelimeyle muhteşem ve çok duygusal bir belgesel. aynı zamanda youtube'daki sonicsgate kanalına takılın. maçlara gidip seattle pankartları açmak gibi gerilla eylemler yapıyorlar ki gerçekten güzel işler çıkıyor bazen.


5 comments:

  1. çok güzel olmuş yazı.. hayatımda hiçbir nba takımıyla böyle bir bağım yok, eski maçlardan izlediğim bad boys zamanının detroit pistons'ına sempatim var ama takip etmiyorum, bu sezon da yerlerde süründüler, biliyorum. ama bahsettiğin final serisi hayatımda sabahladığım ilk spor olayıydı, net hatırlıyorum o yüzden. güzel takımdı gerçekten..

    ReplyDelete
  2. 90'lı yılların başından beri benimde nbadeki takımımdı sonics.aslında tüm sporlar içinde en bağlı olduğum takımdı.artık nba benim için hiçbir şey ifade etmiyor.yaşadığım süre boyuncada clay bennett ve david stern denilen haydutları asla affetmeyeceğim.türkiyede benim gibi başka sonicslileri görmek güzel.

    ReplyDelete
  3. unutulmaz sonics efsanesi ibrahim kutluay'dan yazıda bahsedilmemesi eksiklik olmuş:pp

    ReplyDelete
  4. @eldiven: bunu okumak, yalnız olmadığımızı bilmek bana da iyi geldi :)

    ReplyDelete
  5. evet payton'lı kemp'li perkins'li seattle efsaneydi ama lakers'a kafa tutabilen bir takım var şu anda sahada, okc neden karanlık çağ oluyor anlamadım. seattle şehri için karanlık olabilir ama takım altın çağını yaşıyor. 95-96 finali takımın en güçlü sezonuydu, o zaman bile kimse "yea bu sene olmazsa seneye olur" diyemiyordu. şimdi başlarında Scott Brooks var ligin en geniş vizyonlu koçu ve ligin en iyi anlaşan iki yıldızına sahipler. belki memphis'e elenecekler onlar da çok iyi bir hava yakaladı ama şu önümüzdeki üç sene için gerçekten "bu sene olmazsa seneye olur"

    ReplyDelete