Thursday, September 29, 2011

filmekimi 2011

filmekimi yıl içindeki film festivallerinin en etkileyici programına sahip olanı. çünkü dünyanın önde gelen film festivallerinin büyük kısmı baharda yapıldığı için cannes, berlin, sundance gibi platformların en çok ilgi gören filmlerini toplamış oluyor. eh, bir anlamda !f istanbul'un önüne geçip belli sayıda filmi kapıyor, nisan'daki istanbul film festivaline kadar biraz tozlanması ya da insanların farklı metodlarla izlemesi muhtemel filmleri de ilk elden izletme işlevine sahip oluyor.

yani genelde iyi film ortalaması normal festivallerin çok üzerinde oluyor filmekimi'nde. bir de son birkaç yıldır getirilen film ve gösterim yapılan salon sayısının artmasıyla filmekimi bir haftalık sinema günleri deneyiminin ötesine geçmeye başladı. bu yılki program gerçekten de muazzam. haliyle dün lale kart sahiplerine çıkan biletlerin bugün tükenmeye yüz tuttuğu söylentilerine şaşırmamak lazım. eh, artık istanbul'da festival çılgınlığı da böyle bir şey. bin yıllık geyiği canlandırmam gerekirse, nisan ayında caddelerde uzun kuyruklar oluşturan, dört seansın tamamını dolduran "torino atı" vizyona girse kaç kişi tarafından izlenirdi derdiniz? ülkenin en büyük yönetmeninin cannes'dan ödülle dönmüş filminin boş salonlara oynadığını düşünürsek pek de umut yok! komik bir şekilde festivallerde canlanan bir sinema aşkından bahsediyoruz. cumartesi sabahı atlas sineması'nın önünden kimbilir kaç metre kuyruk uzayacak, ama bir gün bir arthouse filmi için sinema önünde kuyruk olduğunu göremeyeceğiz. kendimi de dışında tutmuyorum bunun, ama ben festival dönemi bir haftada 10-15 film izlemenin lezzetine bağlıyorum bunu, umarım ki çoğunluğun da motivasyonu bu olsun.

bu sene elbette en öne çıkan üç film lars von trier'nin "melankolia"sı, steven soderbergh'ün yıldızlar topluluğu "contagion"ı ve david cronenberg'in "a dangerous method"ı ("tehlikeli ilişki" çevirisine ne gerek vardı acaba?). gus van sant'ın "restless"ı da "dördüncü büyük" olarak değerlendirilebilir. bunların ötesinde benim için festivalin yıldızı "bisikletli çocuk." jean-pierre ve luc dardenne artık avrupa sinemasının en büyük yönetmenleri arasında ve her filmleri ilk gördüğümki kadar çarpmaya devam ediyor. bizim diyarda popülariteleri hala gereken düzeyde değil gibime geliyor, ama meraklısı zaten biliyordur. gözden kaçırmışlar için "söz," "oğul," "çocuk," "lorna'nın sessizliği," kısacası her filmleri çok özeldir.

lynne ramsay imzalı "we need to talk about kevin" cannes'da büyük övgü aldı. ramsay'in bir önceki filmi "morvern callar" intihar eden adamın sevgilisine bıraktığı kaseti soundtrack yapan, ağır ve karanlık bir filmdi. "kevin"ın da böyle çarpıcı detaylara sahip olmasını bekliyorum o yüzden. yine adadan devam edersek, hakkı teslim edilmemiş büyük oyuncu paddy considine'ın yönetmenliğini yaptığı ve başrolünde bir diğer büyük aktör peter mullan'ın olduğu "tyrannosaurus" etkileyici görünüyor. "jane eyre" de şu ana kadar yılın en yüksek eleştirilerini alan filmlerden birisi, izlenesi.

amerikan bağımsızları açısından bereketli bir program var. mike mills'in "thumbsucker"dan sonraki filmi "beginners" iyi eleştiriler aldı, ilgi çekici duruyor. farklı bir bilimkurgu gibi görünen "another earth," etkileyici bir psikolojik-gerilim havasındaki "martha marcy may marlene," jane campion'dan onaylı "sleeping beauty" ve sundance'te ödülü kapmış "another happy day" izlenebilir. ama buradaki en parlak iki film gözümüzü yollarda bırakan miranda july'dan "gelecek" ve cannes'da olağanüstü eleştiriler almış "the artist." bu son ikisi, filmekimi'nde nefesimi en çok kesen filmler diyebilirim.

keyifli filmlerin yönetmeni cedric klapisch'ten "acı tatlı tesadüfler" ve aki kaurismaki'den "umut limanı" avrupalılardan gözüme kestirdiğim iki film. zvyagintsev imzalı "elena" da rus yönetmenin önceki filmleri kadar çarpıcılık vaadediyor.

bir de kevinmacdonald'ın çok özel projesi "life in a day." londra'da afişlerini gördüğümde "filmed by you" cümlesini görünce vurulmuştum. youtube'da prömiyeri yapıldığında izlemediyseniz filmekiminde yakalamak ilginç olabilir. ama belki de bu filmi sinema perdesinde değil de işin ruhuna uygun olarak youtube'tan izlemek daha doğru olabilir!

şüphesiz lale kartla almaya başlayanlar almış, 1 ekim'e bırakanlar da seçkisini yapmıştır. ama olur a, benim gibi son dakikacılar vardır, umarım ki bu yazı onlara yardım eder.

No comments:

Post a Comment