Monday, January 30, 2012

Russian Red: İspanyol meyhanesinde bir küçük kadın

Russian Red, Avea’nın Escape to Music konserleri kapsamında İstanbul’da konuk ettiğimiz isimlerin sonuncusuydu. İspanyol müzisyen, çocuksu vokaliyle renklendirdiği sakin indie rock şarkıları çalıp söyleyen bir genç kız. İstanbul’a uğradığında kendisiyle bir söyleşi yapmıştık, elbette böyle durumlarda iki hafta oldukça uzun bir gecikme süresi ancak yine de paylaşılması, rafta kalmasından iyidir diyerek, mahcubiyetle yayınlıyorum... Bu röportajın gerçekleşmesindeki katkılarından ötürü Avea Kurumsal İletişim ekibi ve özellikle Burcu Şensoy'a teşekkürlerimle.

Öncelikle İstanbul’a hoşgeldin. Nasıl bir duygu burada olmak?
Daha önce hiçbirimiz buraya gelmemiştik dolayısıyla heyecanla bekliyorduk bunu. Yılın ilk konseri ve iki ay içindeki ilk konserimiz. Dün ve bugün yemeğe çıkmak dışında pek bir şey yapmadık ama gerçekten çok hoş bir yer.
Az önce soundcheck yaptın, konser mekanını da biraz tanımış oldun. Akşamki konserden neler bekliyorsun?
Hala biraz meraklıyım, çünkü yeni bir sound deniyoruz. Elektrik gitarımı daha çok kullanıyorum. Bu da yeni formatımızla ilk konserimiz olacak. Deneme gibi olacak, bakalım.
Yeni format derken kastın ne?
2011’de sadece İspanya’da tüm grup olarak çaldık. Ben daha çok akustik gitar çalıyordum, klavyecimiz, gitarist, davulcumuz, basçımızla normal bir gruptuk. Ama İspanya dışında üçlü olarak turladık. Artık bunu her yerdeki konserlere taşıyacağız. İstanbul konseri bunu denediğimiz ilk konser olacak.
İkinci albümün “Fuerteventura” ilkine kıyasla daha farklı, daha bütünlüklü ve kısmen daha olgun bir albüm. Sen iki albümün arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsun?
İlk başladığımda bunu profesyonel olarak yapmak kafamda yoktu, sadece şarkılarımı çalıyordum. İkinci albümde artık iki yıldır konserler vermekteydim ve artık o albümü dinleyemez hale gelmiştim. Bilirsin insan her şeyin (hataların, detayların) fazlasıyla farkında oluyor kendi albümlerini dinlerken. Dolayısıyla 20 yıl sonra da dinleyebileceğim bir albüm yapmaya kararlıydım. Tabii şimdi de dinlediğimde değiştirmek isteyeceğim şeyler duyuyorum çünkü ses konusunda çok takıntılıyım ve oldukça deneyler yapıyorum. Şöyle toparlayabilirim, ilk albümde profesyonel olarak müzik yapacağımdan emin değildim ama ikincide artık kesinlikle emindim ve müziği ciddiye almak istedim.
Prodüktörün Tony Doogan’la çalışmak da önemli bir fark yaratmıştır herhalde.
Kesinlikle! Kişisel olarak konuşuyordum ama elbette birlikte çalıştığım insanlar bunu çok etkiledi. Tony Doogan Belle and Sebastian, Delgados, Mogwai gibi çok sevdiğim İskoç gruplarla çalışmıştı. Belle and Sebastian’ın bazı üyeleri albümümde de çaldılar. Benim şarkılarımı anladılar ve çok cömerttiler.

"İngilizce yazma tercihi kendiliğinden"
Müziğin sükunetiyle de Belle and Sebastian’ı anımsatıyor zaten. Sende etkileri var mıdır?
Tabii ki. Sevgimin yanında onların bu albümde çalması da çok önemliydi. Onlar çok uzun yıllardır bu işin içindeler bense daha yeni öğreniyorum. Bazen onların yaptıkları şeylerin kafama yatmadığı oluyordu, ama onlar olumlu anlamda ısrarcı oluyorlardı ve bir noktada buluşuyorduk. Ve stüdyoda benim yoğunluğa dayanamadığım anlarda bana çok destek oluyorlardı tecrübeleriyle.
Müziğinde en çok dikkatimi çeken şey, bu şarkıların uzaktan yakından İspanyol müziği gibi tınlamaması. Örneğin Türkiyeli müzisyenler de iyi indie rock albümleri çıkartıyorlar ama bir noktada o Türk müziğine ait tınılar illa oluyor müziklerinde. Sende ise bu yok...
Çünkü ben Türk değilim! Hahaha şaka yapıyorum. Çocukluğumdan beri Anglo-Sakson müzikleri dinliyorum. Özellikle babam 1960’lar ve 70’lerin Amerikan ve İngiliz gruplarını dinlerdi hep: The Beatles, The Beach Boys, Buffalo Springfield, The Kinks, Cat Stevens... Ben bunlarla büyümüşüm, müziği bunlarla öğrenmişim. Bu şekilde müziğimde etkisi ülkemin müziklerinden daha çok olmuştur.
İngilizceyi de çok rahat kullanıyorsun. İngilizce yazmanın sebebi nedir?
Müzik öyle mahrem, kişisel bir şey ki, yapmaya başladığında bir şekilde çıkıyor ve durduramıyorsun. O zaman da bir ikilem yaşamıyorsun, kendiliğinden oluyor.
İspanya’daki indie müzik sahnesi ne durumda? Senin dışında iyi gruplar var mı?
Çok ilginç bir indie müzik sahnesi var İspanya’da. Kimisi İngilizce, kimisi İspanyolca yapıyor. Pek çoğu da çok özgün. Bir tanesi Bigott, Zaragoza’lı bir grup, çok seviyorum. Tulsa var, İspanyolca ama Amerikan folk müziğine yakın bir müzik yapıyor. Çok zekice sözleri var. Hola a todo el mundo da var bir de.
Son zamanlarda neler dinledin?
PJ Harvey’nin son albümünü dinledim. The Shins ve biraz da Billie Holiday.
Russian Red’i 2012 yılında neler bekliyor?
Konserlere devam edeceğiz yıl sonuna kadar. Gezmeyi ve müzik yapmayı seviyorum, dolayısıyla 2012 sonuna kadar yapacak daha iyi bir şey düşünemiyorum. Ölmezsem tabii.
Turne rotan belli mi?
Glasgow ve Londra’da konserler vereceğiz Belle and Sebastian üyeleriyle. Sonra rotamız Asya ve Avrupa’da konserler, ardından mütevazı bir ABD turnesi ve arkasından Güney Amerika’da konserler olacak.

No comments:

Post a Comment