Tuesday, March 27, 2012

fun.: mutsuz adamın mutlu sonu

rock fm'de 2012'nin ilk "çekme kaset"lerinden birini yılın parlamaya aday isimlerine ayırmıştım. o gece aslan payını verdiğim isimlerden birisi fun.'dı ve ısrarla "bu adamlara dikkat" demiştim. o gün çalarken "büyük hit olacak" dediğim "we are young," bugün amerika'nın bir numaralı şarkısı. "some nights" ise en son bıraktığımda diva adele, merhume whitney houston ve patron bruce springsteen gibi isimlerle zirve mücadelesi veriyordu.

bu girizgahın sebebi, "bakın hiti nasıl da gözünden tanıdım?" demek değil. en azından sadece o değil. zira "we are young" pop dünyasının kriterlerine az buçuk hakim birisi için bağıra bağıra "hit olacağım" diyen bir şarkıydı. zaten prodüktör jeff bhasker da parçanın potansiyelini ilk anda fark edenlerdenmiş. bir otelde ilk buluşmalarında fun. vokalisti nate ruess bhasker'ı onlarla çalışması için ikna etmeye çalışırken duymuş şarkıyı. nate müziksiz, çıplak sesiyle söylediği anda jeff "tamam, bu şarkıyı kaydetmek istiyorum" demiş.

kanye west, beyonce, jay-z gibi isimlerin albümlerindeki prodüksiyon maharetiyle tanınan bhasker'in etkisi "some nights"ta rahatlıkla fark edilebilir. gerek üst üste bindirilmiş farklı kanallardan mürekkep nate ruess vokalleri, gerek elektronik vuruşlardan üflemelilere kadar yaratılan "wall of sound," bhasker'ın bu albüme attığı imza. "some nights" indie kulüpleri için fazlasıyla hacimli; arenalara taşmasına şaşmamalı.

ama fun.'ın tüm başarısı sadece sound işçiliğine bağlanamaz: "some nights"ta çok büyük nakaratlar var. 1980'lerin arena rock'ına yakışacak kadar. sadece "we are young"dan da bahsetmiyorum, ilk defa sarhoş olduğunuz günküne benzer bir heyecan taşıyan "it gets better," 2000'ler hip-hop'ının büyük nakaratlar geleneğinden beslenen "all alright," dile takılan şirin melodisiyle "all alone," her biri kocaman hitler. nate ruess'ın queen hayranlığını ele veren "some nights"ı da unutmamalı, dikkatli dinlerseniz vokalistin sesinde freddie mercury'nin nefesini duyacaksınız. zaten ruess eski grubu the format'ta da benzer aşırı şeker melodileri biraz daha indie rock duyarlılığıyla düzenlemekteydi, hepsi o. yoksa the format'ın şanssızlığı 2003'te ilk albümlerinin çıktığı sırada plak şirketleri elektra'nın atlantic'e satılması ve kendilerine yatırım yapılmaması, ikinci albümlerinin de 2006'da piyasanın gitar gruplarının doyduğu bir döneme denk gelmesiydi.

nate ruess'ın aşırı teatral vokalleri sayesinde bir film gibi izliyorsunuz "some nights"ı. sözlerdeki inanılmaz detaycılık da epeyi yardımcı oluyor zaten. babası hala hayatta olduğu için şükrettiği veya annesini ne kadar özlediğini söylediğinde haybeye konuşmadığını, bu albüme ruhunu koyduğunu anlıyorsunuz nate ruess'ın. "some nights"taki "on yıldır bu işteyim ve birilerinin anladığından emin değilim" dizesi veya "one foot"taki "belki artık çenemi kapatmam gerekiyor, yaşım 25'i geçti ve hala bir baltaya sap olamadım" ifadesi de the format hikayesini bilince daha çok anlam kazanıyor mesela.

"all alright"ta "tek gecelik bir ilişkiden fazlası olduğumu iddia etmedim" diyor nate, belki de bu yıl açılmış olan şansının birkaç sene sonra yanında olmayacağını bilerek. olsun, nate'te gördüğümüz, kendisine hep acımış olan içine kapanık çocuğun zafer hikayesi. haberiniz olsun, şu anda amerika'daki konser salonları bu hikayeyle özdeşleşen insanlar tarafından doldurulmakta.

No comments:

Post a Comment