Wednesday, March 21, 2012

İstanbul Film Festivali'nden 10 izlenesi film

Yılın en güzel ayı nisan olabilir mi? İstanbul'da yaşayan bir sinemaseverseniz muhtemelen öyledir. İstanbul Film Festivali 31 Mart-15 Nisan arasını yılın en güzel iki haftası haline getirecek yine. Ama aslında festival havası sadece o 16 günden ibaret değildir bir festivalci için. Programın açıklanması, kitapçığın alınması, film seçilmesi, sonra elemeler yapılması, programa oturturken defalarca yaz-boz yapılması ve nihai seçkinin ortaya çıkması da aslında o sürecin bir parçasıdır.

Geçen cuma akşamını yine cumartesinin erken saatlerine bağladım (öğrenciyken de her şeye son gece çalışırdım) ve festival programını tamamladım. Genel satışın ilk dakikalarında internet üzerinden alışverişimi yaptım ve beklemeye geçtim ("Lale Kart mı, Biletix mi?" ikileminde hala ikincisinde kalanlardanım ve sabah sinema kuyruğuna girmek için fazlaca yaşlı ve üşengecim). Maalesef bu yıl "geleneksel" tavsiye yazımı yazamadım Çekme Kaset'te. Ama biliyorum ki herkes satışın ilk gününde sinema gişelerine yüklenmiyor ve festivale 10 gün kala film tavsiyesi vermek için hala vakit var. O zaman mümkün olduğunca farklı bölümlerden/ülkelerden/ekollerden işler seçmeye çalıştığım 10 filmlik (ve 10 yedekli) mini-seçkime buyrun:

Şeytanın Ötesinde – Bruno Dumont
"La Vie de Jesus," "L'Humanité" gibi filmlerle 2000'lerin en kendine has yönetmenlerinden birisi olan Dumont'un yeni filmi "kaçmaz" statüsünde.
Onu alan bunu da aldı: Barbara – Christian Petzold
Alman sinemasının son dönemdeki parlak isimlerinden Petzold'ün Berlin'den ödüllü dönen yeni filmi ıskalanmamalı. (Yine Berlin'den ödüllü dönen "Yasak Aşk" da programlara eklenebilir)

Alpler - Yorgos Lanthimos
"Köpekdişi" ile sinema dünyasını ters çevirip çalkalayan Lanthimos'un yeni filmi merakla bekleniyordu. "Yunanistan'da Neler Oluyor?" bölümünün en merakla beklediğimiz filmi festival haftalarında hararetli tartışmaların ana konusu olacak gibi.
Onu alan bunu da aldı: L - Babis Makridis
Lanthimos'la da çalışan senarist Efthymis Filippou'nun kaleminden çıkan senaryosuyla "L" de Yunanistan'daki "yeni sinemacılar" hareketinin bir parçası olarak değerli.

Trishna – Michael Winterbottom
Michael Winterbottom'sız festival olmaz. İngiltere'nin en üretken yönetmeni belki de biraz az seçici olduğu için hak ettiği övgüleri alamıyor. Ama yine de farklı tarzlarda belli bir standardın üzerinde işler vermeyi başarıyor. Freida Pinto'lu "Trishna" izlenir.
Onu alan bunu da aldı: Aşkın Karanlık Yüzü – Terence Davies
Liverpool'lu büyük yönetmen, birkaç sene önce kentini anlattığı "Of Time and the City" ile festivaldeydi. Rachel Weisz'lı yeni filminde çok iyi becerdiği dönem dramalarına bir yenisini ekliyor.

Hoşçakal - Mohammad Rasoulof
Cafer Panahi ile birlikte tutuklanmış olan Rasoulof'un Cannes'dan ödülle dönmüş filmi, Sinemada İnsan Hakları bölümünün kaçmaz işlerinden.
Onu alan bunu da aldı: Ömer Beni Öldürmek – Roschdy Zem
Fas'ın Oscar adayı filmi politik olarak düşündürücü bir iş. Her şeyi geçin, insan kaç kere bir Fas filmi izleme şansı buluyor ki?

George Harrison: Fani Dünyaya Karşı – Martin Scorsese
Büyük ustanın kamerasını "Sessiz Beatle"a yönelttiği bu 208 dakikalık yapıt, müzik belgeselleri sevenler için kaçırılmaz. Bob Dylan filmi "No Direction Home" güzelliğinde bir film bekliyor insan.
Onu alan bunu da aldı: Michel Petrucciani – Michael Radford
Yine çok özel bir müzisyenin öyküsünü bir büyük yönetmen anlatılıyor. Dikkate değer.

Onun Geldiği Gün - Hong Sang-soo
Fırat Yücel'in "İnsan aptallığının şairi" diye tanımladığı Güney Koreli yönetmeni ancak geçen seneki "Hahaha" ile keşfetmiştim. Münasebetimizi burada devam ettirebiliriz.
Onu alan bunu da aldı: Bir Dilek Tuttum - Hirokazu Koreeda
Özellikle 2004 tarihli "Kimse Bilmiyor" ile tanınan Japon yönetmen yine etkileyici bir çocukluk hikayesiyle karşımızda.

Tepedeki Ev - Goro Miyazaki
Büyük usta Hayao Miyazaki'nin oğlu Goro'yu birkaç yıl önce "Yerdeniz Öyküleri" ile tanımıştık. Kendisinin eşliğinde şimdi 1960'lara dönüyoruz.
Onu alan bunu da aldı: Korsanlar - Peter Lord & Jeff Hewitt
"Wallace & Gromit" ve "Chicken Run"ı yaratan ekibin her daim takip edilmesi gerektiğini söylemeye gerek yok. Üstelik seslendirme kadrosunda Hugh Grant, Jeremy Piven ve Salma Hayek var!

Can - Raşit Çelikezer
Sundance'ten ödülle dönerek yüzümüzü ağartan "Can"ın gösterim tarihi Mayıs'a ertelenmişti. Bu anlamda filmin festival gösterimi bir anlamda İstanbul galası olacak. Heyecanla bekliyoruz.
Onu alan bunu da aldı: Lal Gece – Reis Çelik
Gerçek bir sinema emekçisi olan Reis Çelik'in Berlin'de ödüllendirilmesine gerçekten bir arkadaşım kazanmışçasına sevindim. "Çocuk gelin" gibi zorlu bir konuyu, hem de düğün gecesine odaklanarak, anlatan Çelik'in çalışması izlenmeli.

Oslo, 31 Ağustos – Joachim Trier
Birkaç yıl önce "Tekrar" ile Altın Lale kazanan Trier yeniden karşımızda. Bakalım yine hatasıyla sevabıyla bir gençlik profili çıkartabilecek mi? Kaçırmak olmaz.
Onu alan bunu da aldı: Yarı Yolda – Andreas Dresen
Alman sinemasının dikkat çeken adamlarından Dresen, en azından "Wolke 9" ile bilinen bir isim. Cannes'da ödül almış "Yarı Yolda" filmi dikkat çekici.

Uçuruma Doğru – Werner Herzog
Sene başına çektiği film sayısı Fernando Torres'in yıllık gol ortalamasından biraz daha az olan Herzog'un belgesellerinin gücünü bilen bilir. Bu sefer kamerasını idam mahkumlarına çevirmiş üstat. Daha fazla şey söylemeye gerek yok.
Onu alan bunu da aldı: Dipnot – Joseph Cedar
İlk bakışta birbirleriyle rakip olan iki Talmud hocasının öyküsü pek çekici gelmeyebilir. Ama Cedar'ın baba-oğul rekabetine attığı incelikli bakış bu filmi 2011'in sürpriz filmlerinden birisi yaptı. İzlenmeli.

2 comments:

  1. yüzlerce filmden olmazsa olmaz dediğim iki film vardı: biri Yorgos Lanthimos'unkiydi elbette. Köpekdişi'nde Haneke etkisi farklı bir boyuttaydı; hem Haneke gibiydi hem de aslında hiç değildi. ikinci olmazsa olmazım da, yine Haneke icabıyla Michael oldu. Markus Schleinzer'in Haneke ile olan ilişkisi, Schleinzer'in ilk uzun metrajlı filmi olmasını örttü de geçti. bakalım izlerken de gerçekten örtüp geçecek mi:)
    hukuk öğreniminin içinde olan biri olarak 'sinemada insan hakları'ndan film seçmek benim için güçtü, çünkü imkân olsa hepsine giderdim. Hoşça Kal ve Ömer Beni Öldürmek'i görmeyi düşündüm fakat tercihim Yargısız'dan; içinde hem Yunanistan hem hukuk olan bir diğer tercihim de Adaletsiz Dünya'dan yana oldu.
    Sibirya, Monamur ve Oslo,31 Ağustos da izlemek istediklerim arasındaydı.
    Nitekim erken bilet alımlarında (lale kartlılar için) Sibirya, Monamur'a yer kalmamıştı. Taa geçmiş cumadan yani.

    herkese iyi seyirler, mutlu bir nisan...

    ReplyDelete
  2. Benim görülmesini tavsiye ettiğim 10 Film listem;

    1) Uçuruma Doğru - Werner Herzog..

    Herzog belgesel çekerken her zaman nereye bakmasını bilen yönetmendir.. Ses tonu bile yeter :) (Grizzly Man 'i izlemeyenler kesin izlesin)

    2) Zeki Demirkubuz - Yeraltı..

    Türk yönetmenlerden Reha Erdem ile birlikte beni en çok heyecanlandıran yönetmen Zeki Demirkubuz, bakalım Başken'te nasıl bir Dostoyevski uyarlaması yapmış..

    3) Faust..

    Sokurov le Aleksandra filminin galasında tanışmıştım. Onur ödülü almaya gelmişti. Faust Venedik'te altın aslan aldı. Heyecanla bekliyorum.

    4) Alpler..

    Köpek Dişi filmiyle beynimden vurulmuşa dönmüştüm.. Alpler'i de heyecanla beklemedeyim..

    5) Sezar Ölmeli..

    Sürpriz film olarak sonradan açıklanan film, Altın Ayı aldı.. Berlin Fİlm Festivalinin seçkilerine eleştiri sesleri gittikçe artmaya başladı. Bu seneki seçimlerini kendim yargılayacağım :)

    6) Karanlıkta Kalanlar..

    Agniezka Holland'ın nazi filmi, bu sene yabancı dilde oskar adayı olarak isminden sıkça bahsettirdi. Bir Ayrılık olmasa Oskar'ı kesin alırdı deniyor. Görmek Lazım..

    7) Dipnot..

    Fragmanı yeter :)

    8) Oslo 31 August..

    Reprise ile gönlümde taht kuran Trier, bakalım bu sefer aynı başarıyı sağlayabilecek mi..

    9) Can..

    Sundance 'te bir film ödül aldıysa izlemeden bile baştacı yapabilirim.. Kaçırmamak lazım..

    10) Akasyalar..

    Aldığı ödüller beni çok heyecanlandırdı..

    Herkese keyifli seyirler..

    ReplyDelete