Thursday, November 29, 2012

Neil Young & Crazy Horse - Psychedelic Pill


Rock'ın büyük ustalarıyla ilişki durumumuz karmaşık. Şüphesiz büyük hürmetle bakıyoruz onlara, beş-altı yılda bir yeni albüm yaptıklarında şatolarından yere inmiş ve bilgeliklerini bizle paylaşmaya gelmiş üstün varlıklar olarak görüyoruz. Konserlerini "ölmeden yapılması gereken" işler olarak addediyoruz - ya onlar ya biz ölmeden. Onların neden bu kadar uzak kaldıklarına dair sebepler muhtelif: Belki yorgunluk, belki aşırı titizlik, belki müthiş bir külliyata yeni parça ekleme tedirginliği, belki hata yapma korkusu, belki de gereksiz taramalar yapmamayı öğrenmiş olmanın olgunluğu. Sebebi ne olursa olsun o seyreklik şüphesiz o albümlerin de gücünü artıran bir unsur ama. "Banga" çıktığında (cover albümü "Twelve"i saymazsak) bunun sekiz yıl aradan sonra çıkan ilk Patti Smith albümünün olmasının kattığı değer de vardı üzerinde. Has dinleyici için önemliydi mevzu: "Patti Smith albüm çıkartıyor, kıymetini bilin" deniyordu sanki.

Neil Young albümlerine bu fırsatı vermiyor. 2000'ler boyunca Bob Dylan dört yeni stüdyo kaydı yayınladı, Bruce Springsteen beş, Tom Waits dört, Leonard Cohen üç, Patti Smith üç (+ bir cover albümü), Lou Reed üç (+ "Lulu"), Kate Bush iki, Peter Gabriel ise bir. Bahsi geçen 12 yıllık süreçte Neil Young 12 albüm yayınladı. "Silver & Gold"da country rock köklerine döndü, "Are You Passionate?"ta damardan bluesy takıldı, "Greendale"de bir kasabanın hikayesini (müzik, sinema ve edebiyat disiplinlerinde) anlattı, "Living With War"da ciddi konulara girdi ve Amerikan başkanının yargılanmasını talep etti (ve "Bu Kanadalı'ya ne oluyor?" ithamlarına maruz kaldı), "Le Noise"da tek başına elektrik gitarının olanaklarını test etti ve "Americana"da üzerinde doğmadığı ama çok sevdiği Amerika topraklarının halk şarkılarını yeniden yorumladı. Okurken yorulduğunuzu biliyorum ama 67 yaşındaki usta yorulmadı. Onu takip etmek (bu paragrafı okumaktan da fazla) efor istiyor. Çünkü üstadın kavgası bitmiş değil. Hayatla, müzikle, insanlarla, devletlerle, kendisiyle; ne derseniz deyin. O kavga bitmedi. 2008 yılında Rock Werchter'de Neil Young'ı izlerken tam olarak anlamıştım bunu. Sahnede "Bitse de gitsek" diye çalanlardan değildi, "Ohio"yu nasıl bir öfkeyle yazdıysa öyle bir öfkeyle vuruyordu gitarının tellerine. Gitarını kavrayışı, dudaklarını sıkışı, yüz ifadesi, hareketleri hala hatırımda. Öylesine devam etmediği belliydi, her yıl bir albüm yapıyor oluşu üreterek nefes alıyor oluşundandı. Sadece klasiklerini çalıp inebilirdi Werchter sahnesinden, onu da yapmadı. Herkesin istediği birkaç şarkının yanında taze işlerini de çaldı. Bir tanesi 15 dakikalık epik "No Hidden Path"ti. Bir festival kalabalığına çalmanın cesaret isteyeceği bir kayıt.

Eğer 70.000 gence 15 dakikalık "No Hidden Path"i çalmak cesaretse "Psychedelic Pill" başka türlü bir meydan okuma. Dokuz şarkılık, iki plaklık, 87 dakikalık bir albüm bu. Bu yola çıkmak istemeyenleri de en baştan uyarıyor Young: Açılıştaki "Driftin' Back" 27 dakikayı aşıyor. Uzun gitar sololarıyla tam bir "jam" şarkısı. Bu yılın başlarında çıkarttığı "Americana"yı yıllar sonra bir araya geldiği Crazy Horse grubuyla ısınma turu olarak gördüğünü anlıyorsunuz dinlerken. Ve az önce bahsettiğim "kavga" meselesine geliyoruz. "Driftin' Back"te "Picasso'yu severdim / Teknoloji devi gelip onu duvarkağıdına çevirdi" diyor, bir beş-on dakika sonra asıl konuya geliyor: ""Artık şarkımı dinlediğinde ancak %5'ini duyuyorsun, eskiden tamamını duyardın" diye hem isim vererek MP3'lere, hem de günümüzün şıpsevdi müzikseverine çatıyor. Sadece albümün değil, tüm Neil Young kariyerinin en iyi şarkılarından olan "Walk Like A Giant"a ise yenilgi hissi sinmiş: "Eskiden dünya üzerinde bir dev gibi yürürdüm, şimdi akıntıya kapılmış yaprak gibiyim." Bir sonraki dörtlükte ise "Ben ve arkadaşlarım dünyayı kurtaracaktık ama hava değişti, beyaz kirlendi, kalbimi kırıyor bu" diye ekliyor ve silkiniyor: "Ama düşünsene ne kadar yaklaşmıştık?"

Neil Young'ın son döneminin en iyi işi saydığım "Psychedelic Pill," kulağı günümüzün müzik dinleme formatlarına alışmış dinleyici için ağır gelebilir. Kendim için de 87 dakikalık bir albümü kalkmadan dinleyebilmenin çok kolay olduğunu iddia etmeyeceğim elbette. Ama Neil Young'ın paslı sesi, illa bir yerinize dokunan sözleri ve etkileyici vokal melodileriyle kemik gibi çalan Crazy Horse mutlaka yakalayacaktır sizi, klasik rock seviyorsanız. 70'ine merdiven dayamış bir ustanın böylesine tutkuyla yaptığı kaydın hak ettiği emek kesinlikle bundan azı değil. 

2 comments:

  1. bir de "Waging Heavy Peace" diye kitap yazdı :)
    okumak lazım.
    http://www.amazon.com/Waging-Heavy-Peace-Neil-Young/dp/0399159460/ref=sr_1_1?s=books&ie=UTF8&qid=1354273507&sr=1-1&keywords=neil+young+waging+heavy+peace

    ReplyDelete
  2. This post really resonated with me. I've been struggling with the same issue, and your insights provided a fresh perspective. Thank you! my site

    ReplyDelete