Thursday, April 11, 2013

32. İstanbul Film Festivali günlüğü (iki)


32. İstanbul Film Festivali'nde müzik filmleri ve belgeselleri yoğunluğu neredeyse başlı başına bir bölümü hak edecek kadar fazla. Günlüklerin ikincisini bunlara ayırdım. 
Festival Günlüğü 1. bölüm

Bir Şarkının Peşinde 
Geçen hafta festivalde bir "Searching For Sugar Man" rüzgarı esti. Eh, haksız da değil, Sixto Rodriguez'in öyküsü sadece tüm zamanların en iyi belgesellerinden biri değil, tüm zamanların en iyi müzik filmlerinden birisi. Çekme Kaset'in sadık okuyucuları zaten önceki ay bu satırlarda filme 2012'nin en iyi belgeselleri listesinde yer verdiğimi anımsarlar. Müziği sevip de bayılmamanın imkansız olduğu bir film yaptı Malik Bendjelloul ve hak ettiği bir Oscar da aldı. Festivalde, ya da daha önce "Sugar Man"in öyküsüne vurulanlardansanız, bir de "The Story of Anvil"e bakın derim. Türkiye'de metalciler dışında hak ettiği kitleye ulaşamayan, "Sugar Man"le aynı şeyi değilse de benzer bir "kayboluşun" diğer tarafını anlatan Anvil, izlenmesi gereken bir müzik filmi.
Çekme Kaset notu: 9

İnanmaktan Vazgeçme
Journey, olasılıkla Amerika'nın en "Amerikan" rock grubu. İhtişamıyla, istikrarıyla ve sözlerindeki Amerikan rüyası vurgularıyla tam Yeni Dünya'nın grubudur. Ancak Journey birkaç sene önce hiç de Amerikan olmayan bir şey yaptı ve yeni vokalistini Filipinler'den buldu. Grubun gitaristi Neal Schon'un YouTube'da denk geldiği Arnel Pineda'nın rüya gibi yolculuğunu anlatıyor film. Sinemasal olarak düşünüldüğünde belgesel sanatına bir şey katmadığı kesin. Anlatımı ve görsel dilinin de bir grup DVD'sinden fazlasını vaadetmediği de. Ancak Pineda'nın öyküsü ve karakteri o kadar güzel ki, izlerken duygulanmadan edemiyorsunuz. Belgesel severlerden ziyade rock müzik hayranlarına olduğunu yineleyeyim.
Çekme Kaset notu: 6

Sound City
Dave Grohl için artık rock müziğin muhtarı diyebiliriz. SXSW'te yaptığı konuşma tarihe geçti bile. Yine Austin'de prömiyerini yaptığı belgeseli "Sound City" de rock müziğin köşetaşlarından birisine odaklanıyor. Los Angeles'ta onlarca başyapıtın kaydedildiği ve önceki yıl kapanan bir stüdyonun (ve efsanevi kayıt masasının) hikayesini, all-star bir kadronun katılımıyla anlatıyor. Gerçekten, klasik rock dediğimiz, bu müziğin destanlarında yer etmiş albümlerin pek çoğu orada kaydedilmiş. Son on yıl içerisinde müzik endüstrisinin geçirdiği evrim sonucu analog yerini dijitale bırakırken Sound City de olduğu haliyle ayakta kalmayı başaramıyor. Ama Grohl bu tarihin yazılmasının gerektiğinin farkında. Önce hikayeyi anlatıyor, sonra o kayıt masasını satın alıp büyüyü Paul McCartney'den Stevie Nicks'e kadar onca isimle birlikte yeniden yaratıyor. Büyük bir rock tarihi hayranı olarak öykünün anlatıldığı ilk bölümü, sadece performanslara adanmış son bölüme göre çok daha fazla güçlü.
Çekme Kaset notu: 7

Tim Buckley'den Sevgilerle 
Tarihin en ilginç baba-oğul öykülerinden birisi şüphesiz. Birbirlerini hiç tanımamış ama farklı zamanlarda ürettikleri büyülü müziklerle yüzlerce farklı insanı etkilemiş bir baba-oğul. Film, iki kanaldan ilerliyor. Tim Buckley'nin baba olmak üzere olduğu geç 1960'lar ve Jeff Buckley'nin Tim'in parçalarının çalınacağı bir gecede şarkı söylemek için davet aldığı erken 1990'lar. Tim sanatının zirvesinde, Jeff ise henüz kendi sesini bulmaya başlayan bir genç. Jeff söyledikçe kariyerinin nasıl gideceğinin ipuçlarını vermeye başlıyor, öte yandan hiç tanımadığı babasıyla müzik üzerinden bir ilişki kurmaya çalışıyor. Ancak filmin sorunu, iki çok enigmatik karakterin çok güçlü hikayelerinde belki de en az ilgi çekecek yerlere odaklanması. Sanki müzik nedir bilmeyen birisi yazmış bu hikayeleri, ve bilmediği yerleri atlayarak geçmiş. Penn Badgley'nin sesiyle gösterdiği çaba takdire değer ancak oyunculuk konusunda o da bu senaryoda ne yapacağını bilememiş gibi. Müzik tarihinin en önemli figürlerinden ikisini anlatma çabasında yetersiz kalan ve kaçırılmış bir fırsat olmuş "Tim Buckley'den Sevgilerle."
Çekme Kaset notu: 4

The Perks of Being Wallflower 
Bir müzik filmi değil. Festivalde de izlemedim. Ancak 2012'nin en sevdiğim filmlerinden birisi olan "Saksı Olmanın Faydaları"ndan bahsetmek istedim. Baştan sona The Smiths göndermeleriyle dolu, David Bowie'nin "Heroes"unun öyküde çok büyük yer tuttuğu, arabalarda plakların dinlenebildiği, çekme kasetlerle ilan-ı aşk edilen bir dönemi anlatan Stephen Chbosky filmi sinema tarihinin en güzel lise filmlerinden birisi. İzlemediyseniz yakalayın.
Çekme Kaset notu: 8

No comments:

Post a Comment