Sunday, April 28, 2013

Hakiki Guitar Hero: Mark Knopfler


Ömer Madra, yıllarca çocuklarına anlata anlata bitiremediği büyük idolü Metin Oktay'ı televizyonda görür. Heyecanla çocuklarını televizyon karşısına çağırır, "Bakın o anlattığım Metin bu" diye. Bir televizyon programı için yıllar sonra Ali Sami Yen çimlerindedir Metin Oktay. Madra büyük heyecanının yanında içten içe "ya yıllar sonra eskisi kadar iyi değilse, ya çocuklar ondan benim etkilendiğim gibi etkilenmezse?" korkusunu da yaşar. Neyseki "Büyük Metin" çıkıyor, müthiş bir vole yapıştırıyor, futbolu bırakmasından belki bir 15 yıl sonra bile zarafeti hala yerinde.

Bazen o kadar çok seversiniz ki kahramanlarınızı, kırılgan, yaşlı, zayıf görünmelerini istemezsiniz. Kahraman babanızı hasta yatağında görmek gibi. Mark Knopfler bana kırmızı gitar aldıran adam. Onun tek parmağının milyonda biri kadar bile bir gitarcı olamadım ama onun gibi çalmak istedim hep. Dün, ilk İstanbul konserinin 5 yıl sonrasında, omzuna beş yıl daha koymuş, saçını beş yıllık dökmüş, yüzüne beş yılın çizgilerini eklemiş haldeydi. Konserin ortasına yerleştirdiği Dire Straits klasikleri "Romeo & Juliet" ve "Sultans of Swing"in ikincisinin sonlarında, o efsanevi finale adım adım geldi. Önce meşhur solosunun temalarının etrafında dolaştı, belki de böyle çalmayacak diye düşündüm. Hak verdim kendimce. Bugün 3-4 yıl önce yaptığınız şeyleri yapamıyorsunuz. Bir müzisyenden de 35 yıl önce çaldığı şeyi bugün aynı kusursuzlukta çalmamasını da anlayabiliriz... Derken o mükemmel soloyu en mükemmel şekliyle bitirdi. O anda vücudumdaki tüm kan çekildi, omuzlarıma melekler asıldı, beni yerden birkaç santim yükseltti. Şarkı bitti, bir süre daha orada kaldım.

Mark Knopfler konserini özel yapan sadece Dire Straits geçmişi değil. Üstadın solo kariyerini de itiraf etmek gerekirse azalan bir merakla takip ettim, örneğin "Sailing To Philadelphia"ya bayıldım ama Kelt müziği ve Amerikan country'sinin etkileri müziğinde arttıkça ben uzaklaştım. Konserlerinde ise gitarlarının duruluğuyla ve sound'unun tertemizliğiyle keyifle dinleniyordu bu şarkılar. Dolayısıyla sonsuz bir nostalji akışı şeklinde geçmiyor Mark Knopfler konserleri. Bu yüzden eski grubu sayesinde ünlü olmuş ve şu anda o grubun şarkılarını söyleyerek ekmeğini kazanan rockstar eskileri konserlerine gitmediğim halde Knopfler'ı izlemeye gittim.

Konserin normal süresinin son şarkısı "Telegraph Road"du. 14 dakikalık, nakaratsız bir şarkı. Kendi içinde edebi ve sinemasal tatları olan bir başyapıt. Double bir albümün sonlarına gizlenmiş bir epik şarkı değil. Beş şarkılık bir albümün ilk şarkısı. Dire Straits bunu yaptığında avant-garde bir grup değildi, milyonlarca satan bir gruptu. Bugün 40 dakikalık ve beş şarkılık bir albüm yayınlayan majör bir rock grubu düşünebiliyor musunuz? 2008'de geldiğinde Knopfler bir basın toplantısında karşımızdaydı. Ona bunu sormuştum: "Biz bunu yayınladığımızda da bir riskti, ama artık şirketler formüllere daha bağlı kalıyorlar. Single'lar da her zaman promosyonel bir formattır. Biz ise asla single yapmadık, albüm yaptık." Hatta o zaman söylemişti, BBC ilk çıktığı zaman "Sultans of Swing"i çalmak istememiş, içinde çok fazla söz olduğu için. Ne zaman şarkı Amerika'da hit olmuş, ondan sonra yayınlamak zorunda kalmışlar.

Yakın zamanda pikap aldığımdan beri daha çok "uncool" müzik dinler oldum. 1970'ler ve 80'lerde sevdiğim albümlerin plaklarını bulduğumda alıyorum, ya da birkaç şarkısını sevdiğim gruplarla ilk defa gerçek manada tanışıyorum. 90'lar ve 2000'lerin "uncool" diye yaftaladığı müzik aslında analog kaydedildiği için o şekilde dinlemesi daha zevkli olan müzik. Yanlış anlaşılmasın, her zaman tuttuğum "en iyi ne varsa bugünde" savımdan geçiyor değilim. Sadece eski şeyler dinleyen bir dinozor da olmadım. Sadece artık "uncool" denip geçilen müziklerin bugün üretilen çok müzikten daha heyecan verici olabildiğini ve ezbersiz düşünmek gerektiğini hatırlatmak istedim. Nefis Mark Knopfler konseri de bu hatırlatışa vesile olsun.

Setlist: 
        What It Is
        Corned Beef City
        Cleaning My Gun
        Privateering
        Father and Son
        Hill Farmer's Blues
        I Used to Could
        Romeo and Juliet
        Sultans of Swing
        Song for Sonny Liston
        Postcards from Paraguay
        Marbletown
        Speedway at Nazareth
        Telegraph Road
   Bis:  
        Brothers in Arms
        So Far Away     

No comments:

Post a Comment