Monday, May 5, 2014

Rufus Wainwright röportajı: İlk perdenin sonu



Mart ayının ortasında Rufus Wainwright'la bir telefon röportajı yapmıştım. Kendisi Nisan ayında İstanbul'da bir konser verdi. Konserin bir gün öncesinde bir de yemek yeme fırsatı bulduk gazeteciler olarak. Ben de Blue Jean için yaptığım röportajı kayıtlara geçmesi için buraya yazıyorum.

Sizi ikinci defa İstanbul’da izleyeceğiz. Altı yıl oldu ama ilk konserden hatırladığınız bir şey var mı?
Ah, hayır, çok iyi hatırlıyorum o konseri. Mekan (Aya İrini) inanılmazdı, o tarihi kilise... Konserin sonunda da bir kedi gelmişti ve benim elektriğimi biraz çalmıştı (gülüyor). Kariyerimde yüksek noktalardan biri olarak hatırlıyorum. Tekrar geleceğim için çok heyecanlıyım umarım geldiğimde her şey yolunda olur. İstanbul’a bir iki defa da geldim arada ve benim favori yerlerimden birisi – ve evet çok heyecanlıyım.
Madem konuyu açtınız, İstanbul’daki olaylardan dolayı gelmeden önce tereddüt yaşadınız mı?
Tereddütlerim olmadı, tabii ki oradaki insanlara sempati duyuyorum. Görünüşe göre oraya gidip kendimi göstermek iyi bir fikir hala. Ben genelde pek politik bir insan değilim ve neler olduğuna dair çok fazla yorum yapamam ama anladığım kadarıyla insanlar açık ve paylaşımcı olmak istiyorlar ve bir şeyleri hissetmek istiyorlar. Ben de orada olup bunu kolaylaştırmak istiyorum.
Yazın protestoların merkezi olan Gezi Parkı'nda bir müzisyen piyanosunu getirip tüm o işgalin ortasında çalmıştı. Yani protestoların müzikle de bağı var.
Vay! Göreceğiz. Umarım keyifli bir gece olur, ya konserde, ya da dışarıda!
Şimdi uzun bir turneye başladınız. Nasıl gidiyor?
Harika gidiyor. Şu anda Finlandiya’dayım ve Türkiye’yi özellikle hava anlamında dört gözle beklediğimi söyleyebilirim... Bu arada, dediğimi açıklamak gerekirse, şeyi söylemek isterim: Türkiye dışında da Ukrayna’ya komşu ülkelere gidiyoruz, Polonya ve Macaristan gibi. Dolayısıyla yan tarafta bütün bunlar olurken o ülkelere gidip olanları izlemek ilginç olacak. Havada çok fazla duygu ve gerginlik var ama bu bir yandan da bir sanatçı için iyi zamanlar bunlar. Böyle bir atmosferde olmak çok ilham verici. Yani turneyi bırakıp eve dönüyor değilim, merak etmeyin!
Turnede vaktiniz nasıl geçiyor? Konser dışında gezmeye fırsat buluyor musunuz, yoksa dinlenerek mi geçiyor?
Bazen yatıp dinlenirim ama şu anda yazdığım bir opera var ve onun üzerinde çalışıyorum. Ve ilk operam “Prima Donna” için de para toplamaya çalışıyorum. PledgeMusic.com adresi üzerinden insanlar bakabilirler, bu benim için çok önemli. Yani boş zamanlarımda da onun için para topluyorum. Dolayısıyla çokça otellerde vakit geçiriyorum. Ama Avrupa’ya çok defalar geldim ve gezmeyi çok seviyorum. Özellikle yemek yemeyi. Bir kız yemek yemeli!
Yeni operadan biraz söz edebilir misiniz?
“Prima Donna”yı yazmıştım ve başarılıydı ama bir yandan tartışmalıydı: Bazı insanlar bayıldılar, bazı insanlar nefret ettiler. Ne yazık ki, artık plak şirketleri opera kayıtları yayınlamıyorlar. Riskli buluyorlar çünkü paraları yok ve insanlar da albüm almıyorlar. Bu yüzden bir sanatçı meseleleri kendi halletmek zorunda, ben de bunu yapıyorum. Parayı kendim topluyorum ve BBC ile Londra’da kaydediyorum, muhtemelen bir orkestra ile birlikte onun turnesini de yaparım. Opera rüyama tutunuyorum yani.
Müziğinizde her zaman sahne sanatlarına yakın duran bir hava var. Yeni şarkınız ‘Me and Liza’ da bir kabare şarkısı gibi.
Sahne her zaman beni çeker: İster şarkıyazarlığı olsun, ister opera, ister müzikal tiyatro. Karanlık bir odada insanların hayal dünyalarını ele geçirme hissiyle ilgili bir şey.
Şarkı genel çizginize göre daha neşeli.
Bu şarkıyı Guy Chambers’la yaptım, Robbie Williams’la çalışmıştı. Onun bana neler sunabileceği, benim pop müziğe dair ne sunabileceğime dair bir deneydi aslında bu şarkı. Ne kadar yaklaşabildik bilmiyorum ama eğlenmeye çalışıyorduk, ki asla kötü bir şey değildir bu.
Şarkının arkasında da ilginç bir hikaye var gibi.
(Şarkı, Rufus’un 2009 yılında yaptığı Judy Garland’a saygı konserlerinden hareket ediyor. Garland, Liza Minelli’nin annesi ve Minelli, konserlerden pek memnun kalmamış)
Liza’yı bir şekilde biliyordum aslında çünkü babam (şarkıyazarı Loudon Wainwright) onunla birlikte büyümüştü. Çok yakın değillerdi ama Beverly Hills’te aynı çevredelermiş. Ben de yıllar sonra Liza’yla yakınlaştım, yani arkadaş olmaya çalıştım ve sanırım annesiyle ilgili konularda çok hassastı. Şarkı bunun üzerine yazıldı. Ama onun çok büyük bir hayranıyım. İstanbul’daki konserime gelebilir bile, kim bilir? (Gülüyor)

Son albümünüz bir en iyiler toplaması. Neden böyle bir albüm yayınlamak istediniz?
Pek çok sebep vardı, bir tanesi 40 yaşına geldim ve artık durup inşa ettiğim şehre dönüp bakma vakti gelmişti, ki ileride ne yapmak istediğime karar verebileyim. Daha pratik bir sebebi ise plak anlaşmam bitmişti ve geri dönüp bir yeni bir dinleyicinin bütün albümleri almak zorunda kalmadan hazmedebileceği bir ürün çıkartabilirdim. Ayrıca ben bir sanatçıyım, insanlar şarkılarımı seviyor gibi görünüyorlar. O zaman neden onları bir daha yayınlamayayım ki?
Şarkı seçme süreci, geri dönüp eski işlerinize bakmak eğlenceli miydi?
Evet, eğlenceliydi ama işin çoğunu arkadaşım Neil Tennant’a (Pet Shop Boys) bıraktım. Şarkıları o seçti ve sonra bana derlemeyi gönderdi. Dinledikten sonra birkaç şarkı çıkarttım, olması gerektiğini düşündüğüm şarkıları ekledim. Ama yine de albüme başka birinin perspektifinden bakmaya çalıştım. Eğer sadece kendi sevdiğim şarkıları koyuyor olsaydım çok daha anlaşılması zor olurdu.
Bazı şarkılar kaçınılmaz olarak yer bulmuştur, ‘Hallelujah’ veya ‘Cigarettes and Chocolate Milk’ gibi. Ama daha gölgede kalanlardan burada özellikle olmasını istediğiniz şarkılar var mı?
‘Go or Go Ahead’in orada olması çok önemliydi. Benim için çok önemli bir kayıt olduğunu düşünüyorum. Mark Ronson’la yaptığım ‘Sometimes You Need’in de olmasını özellikle istedim. Çok sevdiğim bir şarkı. Yani özellikle hit bazlı bir derleme değil, kalite odaklı bir toplama.
40 yaşına geldiniz ve ilk best of’unuzu yayınladınız. Bu bir dönemin sonu mu?
Kesinlikle ilk perdenin sonu. En az üç tane olur umarım (gülüyor) ama bu ikincinin başlangıcı kesinlikle. Üç perdeli bir hikaye olsun lütfen!
Son olarak, sizi bekleyen hayranlarınıza bir şey söylemek ister misiniz?
Umarım her şey yolunda olur. Dünyanın hızla değiştiğini hissediyorum. Umarım bu değişim iyi olur.

No comments:

Post a Comment