Thursday, April 22, 2010

8. Sanat Formu Olarak FC Barcelona

Arkadaşlarım bazen futbolu neden sevdiğimi soruyorlar. Cevap olarak, futbolu değil, iyi futbolu sevdiğimi söylüyorum. Çünkü iyi, heyecanlı bir maçın verdiği tadı çok az şeyden alabiliyorum. Maalesef (ya da neyse ki) çok fazla rastlamıyorum bunun örneklerine, böylece hayattaki diğer güzelliklere de vakit ayırabiliyorum mümkün mertebe.
"Futbol otoriteleri", Premier League ve La Liga'nın en iyi ligler olduğunu söylerler genelde; istatistikler de bunu kanıtlayabilir elbette.. Ama benim bir ligi takip etmem ve oynanan maçları izlemem için bu yeterli değil. Çünkü bu iki ligde de belli takımların arasındakiler haricinde görsel olarak beni etkileyen maçlarla pek karşılaşmıyorum. Bu yüzden oldukça seçiciyim diyebilirim bu konuda. Bunun tek istisnası FC Barcelona, ya da Barça..
Yaklaşık 10 yıldır tutkunu olduğum bu takımın son yıllarda, hatta 2004 yılından beri oynadığı futbol, herhangi bir maçını kaçırdığımda içimin acımasına neden oluyor. Barça özellikle son iki yıldır futbol aleminde yaptıkları ile sadece ben ve benim gibi taraftarları değil, tüm dünyayı kendine hayran bırakmayı başardı. Geçtiğimiz yıl bir futbol takımının kazanabileceği her şeyi kazandıktan sonra (6 kupa, tarihte bir ilk, muhtemelen de son..) bu yıl da muhteşem bir grafik sergiliyor sevgili takımım, her ne kadar kral kupasından elenmiş olsalar da..
Barça'yı izlemek her şeyden önce bir keyif.. Saha içinde topu öyle büyük bir sevgiyle dolaştırıyorlar ki aralarında, top Barçalı futbolcuların ayağındayken (ki genelde öyle oluyor) ekrana 5 dakika bakan futbol düşmanı bir insanın bile görmezden gelemeyeceği bir estetik söz konusu.. Top sanki bir buzun üzerinde kayıyor gibi ilerliyor ve çoğu zaman da hedefini buluyor.. Müthiş bireysel yeteneklerin (bkz: Messi, Xavi, İniesta, Pedro, İbra, Krkic, Alves vb) solo çabaları da dondurmanın üzerindeki sos oluyor izleyenler için..
Gurur duymamam imkansız, zira ben bu takımı tarihinin en kötü dönemlerinden birini geçiriken tutmaya başladım.. Yıllarca sabrettim, emindim iyi olacağına her şeyin. Ve sonunda, 2004-2005 sezonunun sonlarına doğru Barça La Liga'da şampiyonluğunu ilan ettiğinde "oradaydım".. Sonra da arkası geldi zaten.. 5 sezonda 3 lig, 2 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, ve daha birçok kupa.. Bu sezon yine şahane bir futbolla, bu sporla uzaktan yakından ilgilenen herkesin takdirini kazandı Barcelona.. Son bir hafta sıkıntılı geçti evet, ezeli düşman (belki Real Madrid'den bile fazla) Espanyol çelme takıp salladı önce, ardından gelen Inter ise düşürmeyi başardı Barça'yı.. Ben yine de iki kulvarda da mutlu sona ulaşacağımızdan kuşku duymuyorum. Ama işin en güzel yanı şu ki, sezonu hiç bir kupa alamadan bitirmiş olsa bile takımım, bu sene futbolseverlere yaşattıklarıyla uzun yıllar hatırlanacak ve "müthiş bir takımdı" denecek..
Şimdi nefesimi tuttum ve bekliyorum.. Çok az kaldı.. Bu takımın her kupayı hakettiğini herkes kabul ediyor, sıra sadece hakedilenlerin kazanılmasında..
Visca el Barça, visca Catalunya!

Wednesday, April 14, 2010

Emek'e Emek


Fırsat bulup yazamadım. Belki de elim gitmedi. Kapatılmasını bile hazmedememişken ya yıkılması? Protestolar geldi biraz, baştakiler işlerine geleni anladılar, sonra utanmadan çıkıp emek sinemasını "yağlı koltuk" olarak yaftaladılar, doymadılar, kapatma oldu yıkma, doymadılar yıkma oldu yeni alışveriş merkezi, alışverişiniz hayırlı olmasın diyorum içimden, dışımdan ise ne yapsam bilemiyorum. Bu açgözler nasıl doyrulur?

1870'de inşa edilmiş Cercle d'Orient binası..1924 yılında serüvenine başlamış sineması, önce Melekmiş, meleklerle süslü sinemanın adı, sonra Emekli Sandığına geçmiş, Emek olmuş adı, sonra gene el değiştirmiş bugünkü sahiplerine... Ticari olarak iş yapmıyormuş son zamanlarda. Yıkılmalıymış..

Demekki ticari olarak iş yapmayan yerler ne derece önemli olsalar da yıkılmalılar. Çok harika bir fikir gerçekten. Yani zihniyet bu: para. Tarihi bir mekandan başımızdaki bakanın anladığı "yağlı koltuklar". Koltuklar değişmesin komple yıkılsın. Memlekette sinema için bu derece önemi olan ve tarihi eser olan bir yer, Beyoğlunun ortasında tarihi bir salon. Hani memlekette konferans salonlarından tiyatro binalarından geçilmese fazlalık olsa anlarım. Öyle bir şey yok. Ama memlekette kişi başına bir alışveriş merkezi düşüyor. Ne gerek? Demekki başka bir olay var işin ardında. Kapat, yık, sat, al parayı bul karayı, birileri ellerini ovuştursun güzelce, eskiler yıkılsın, yeniler yapılsın..

Eskiye bakış buydu hep zaten, tarihi binalar yıkılırken hep aynı şey söylendi, yeniye moderne açtık o zamanlar, peki ya bugün? Bugün hala mı anlaşılmadı "tarih"in başka bir konu olduğu. bazı şeylerin yıkılmaması gerektiği? hiç düşündünüzmü İstanbuldaki binalar modernleşme adı altında yıkılmasaydı bugün nasıl bir çevrede olacağımızı? Peki Kültür başkentine ne oldu arada? Hani 2010'da kültür başkentiydik biz? Sinema kültür kapsamına girmiyor demekki, peki anıt değerindeki binası da mı kültür mirası değil ve yıkılıyor?

Bu durumu kabullenmeyenler var neyseki, onlara destek vermeli en azından. Çünkü ne yapmak gerekir diye düşününce durumun vehameti daha da ortaya çıkıyor. Tepki verdikçe anlamaya çalışmak yerine inada bindiren bir insan topluluğu. Karşı tarafa geçmeyi marifet sayıp biz herşeyi yaparız diyerek ne olsa sırıtıyorlar. İnatla herşey, sevgiyle, emekle, insanla, kültürle değil işleri, parayla çünkü. İnadına çıkar işleri, inadına para. inadına emek o zaman. inadına sinema.