Saturday, October 29, 2016

Üçüncü çeyrek: 2016'nın en iyi albümleri



Nick Cave - Skeleton Tree 
“Skeleton Tree,” ağır Nick Cave diskografisi içinde bile karanlık duracak bir albüm. Geçen yıl oğlunu kaybeden Nick Cave “One More Time With Feeling”de şöyle diyor: “Zaman elastik. Olaydan uzaklaşabiliyoruz ama sonra bir noktada seni tekrar ona çekiyor.” Bu albüm için de aynısını söyleyebiliriz. Ara verip dinledikçe geri dönmek zorunda hissettiğiniz ve sizi yeniden çarpan bir kayıt bu. Dahası müzikal olarak da arayışçı. “Jesus Alone,” “Girl In Amber” veya “I Need You” Cave külliyatının en iyi şarkıları arasına girer. Benim favorim ise Else Torp’un vokalleriyle kanatlandırdığı “Distant Sky.” Belki de karanlıkla yüzleşmeyi, acıyı kabullenmeyi başardığı için. Albümün içinde biraz umut değilse de ışık gösterdiği için. Buna hepimizin ihtiyacı var. 

Bon Iver - 22, A Million 
Bon Iver’in her adımında Justin Vernon’ın “Bu iş kontrolden çıkmaya başladı” dediğini hissediyorsunuz. “For Emma, Forever Ago”yu soğuk bir Milwaukee ormanında yaparken olayın Grammy’ye, Kanye West’e uzanacağını hiç düşünmüyordu belki de. Ama onu o zamanlar dinleyenler de bu kalbi kırık adamın müziğinin buralara geleceğini düşünmüyordu. “Bon Iver” olağanüstü güzel bir indie rock kaydıydı. “22, A Million” ise Vernon’ın tüm “bozma” çabalarına karşın içten içe bir folk albümü. İlk kıyaslar hep “Kid A” ve “The Age of Adz” üzerineydi; ama aslında bu albümün referansları “Homogenic” ve “Hounds of Love” olmalı. Radiohead yabancılaştırmak, Sufjan Stevens provoke etmek için müziklerini yıkmışlardı: Björk ve Kate Bush’un yaptıkları ses deneyleri ise hikayeye hizmet etmek içindi. “22, A Million”ı dinlerken yalnız, kafası karışık (belki dumanlı, belki de akşamdan kalma) bir adamın zihninde gezdiğimi hissediyorum. Yükselen, alçalan şarkılar, bozulan sesler, eklenen efektler, sanki bir hafızanın parçaları toplamaya çalışması gibi. Bitmek bilmeyen bir iç ses var burada. Gaspar Noé’nin filmlerini yaptığı gibi bir albüm yapmış Bon Iver. Kolay değil, ama kocaman bir kalbi var ve onu dinleyicisine sonuna kadar açmaktan korkmuyor. 

Angel Olsen - MY WOMAN 
Angel Olsen son yıllardaki favorilerimden ve Çekme Kaset’in benzer listelerinin demirbaşlarından birisi artık. “Half Way Home” karanlık ve içe dönük bir folk albümüydü. “Burn Your Fire For No Witness”ta kabuğunu kırmış, biraz lo-fi kokan, doğrudan bir indie rock sound’una geçmişti. Belki benim hatamdır, o albümü hala dinlediğimde bana John Congleton diye bağırıyor. Prodüksiyonunu da kendisinin üstlendiği “MY WOMAN”da tamamen işi üstlendiğini gösteriyor Angel Olsen. Sesinin yeni perdelerini keşfediyor, daha önce kullanmadığı synth’ler (“Intern”) veya uzun gitar soloları (“Sister”) ile günümüzün en dikkate değer genç (30 yaş altı) müzisyenlerinden biri olduğunu kanıtlıyor. 

Michael Kiwanuka - Love & Hate 
2012 yılında ilk albümü “Home Again”i yayınladığında olağanüstü vokaliyle parlamıştı Michael Kiwanuka. Sadece sesiyle bile Otis Redding’lerin, Marvin Gaye’lerin yanına yazılan Kiwanuka, ikinci kaydı “Love & Hate” ile  bu payeyi müzikal olarak da hak etmeye başladığını gösterdi. Bir yanı 1970’ler rock’ına, bir yanı soul’un altın çağına değen, şarkı yazımında da çok üst düzey bir albüm bu. 

How To Dress Well - Care
Frank Ocean - Blonde 
Bu iki albümü birlikte anmak ne kadar doğru bilmiyorum. Ama bu yılın iyi R&B (ya da alternatif R&B) kayıtlarından ikisi olarak bu sonbaharda ikisini de sıkça dinlediğimi söylemeliyim. Frank Ocean zaten bu yılın (hatta son birkaç yılın) en merakla beklenen isimlerinden birisiydi; beklentilere karşın müziğini yine sıkı, içe dönük tutma çabası etkileyici. Tom Krell’in projesi How To Dress Well ise türdeşlerine karşın hala üne kavuşamamamış olsa da, bence janrın en iyi şarkıyazarlarından birisi. Abartı gelecek belki, ama “Care”in yarısı daha ünlü bir ismin elinde hit olacak şarkılarla dolu. 


Leonard Cohen - You Want It Darker 
Biraz haddimi aşacağım: Leonard Cohen, 1960'lardaki başyapıtları dışında aslında çok iyi bir albüm sanatçısı değildir. Özellikle 1980'lerden itibaren yaptığı albümleri dönüp dönüp dinlemem. Belki bana kızacaksınız ama sizin de öyle yaptığınızı biliyorum, o albümlerden sevdiğiniz şarkıları dinliyorsunuz o kadar. "You Want It Darker," Cohen'in uzun zamandır yaptığı en iyi "albüm." İlk şarkıdan sözleriyle sizi üzüyor, ama "On The Level" veya "Traveling Light" gibi şarkılarda kan var, ruh var - nefes alıyor bunlar. Tanrı sana uzun ömür versin Cohen.